Çocuk Sevgisi

Çocuklarınızı Anlıyor musunuz? Yoksa...



İletişim ne zaman başlar?Dünyaya merhaba diyen bir bebeğin ilk nefesi ve ilk ağlaması ile.Verdiği mesaj ise, Ben buradayım! Benimle ilgilenin! Benim ihtiyaçlarımı giderin! Ve karşılık gecikmez.Bebek annenin göğsüne yatırılır ve yaşamı boyunca unutamayacağı sıcaklığı,şefkati,anne kokusunu yüreğine yerleştirir. Evet!.. annenin bebeğine dokunması geçmişte düşünüldüğünün aksine çok önemlidir.Çünkü bebek dokunma sayesinde dünya ile ilişkide olma durumunu keşfeder ve diğer insanlarla nasıl iletişim kurulacağını öğrenir.Çocuğa sevgi gösterilmesi,ihtiyaçlarının karşılanması yada ağladığında önemsenmesi iletişimin en önemli unsuru olan özgüvenin temelini oluşturur.


Çocuğunuzu tanıyın

Babam her şeyi benim iyiliğim için yaptığını ve beni sevdiğini söylerdi. Hâlâ beni sevdiğine inanamıyorum, beni tanımıyordu ki.

Özgüven Geliştirme Kurslarına katılan bir öğrenci

İşte size özgüven eksikliği sorunu olanlar arasında çok yaygın bir yorum daha. Çocuğumuzu tanımaya çalışmak, hem onu gerçekten sevdiğimizi göstermenin bir yolu, hem de onun kendisini tanıması için uygun olan ortamın hazırlanmasıdır. Kendilerine çok yakın hissettikleri için, ana-babaların çoğu çocuklarını çok yakından tanıdıklarına inanır ve çocuklarının kendilerinin bir kopyası olduğuna dair yanlış bir inanışa kapılır. Ancak, çocuklar ergenlik dönemine girip, gerçek kişiliklerini ortaya koymaya başlayınca, ana babalar "gerçek" çocuklarıyla yüz yüze gelir. Fakat, çocuğun özgüveni çok fazla zarar gördüyse, gerçek benliği hiçbir zaman ortaya çıkamaz.

Çok değerli zamanınızdan biraz cömertlik yaparak onu önemsediğinizi kanıtlayın

Artık "çok değerli zaman" terimini tüm dikkatimizi çocuklarımızın duygusal, psikolojik ve zihinsel gereksinimlerine (fiziksel gereksinimlerinin aksine) ayırdığımız zaman için kullanıyoruz. Eğer çocuklarınız çok küçük ve zamanınızın en büyük kısmını onların iyi beslenmesine, bezlerinin yıkanmasına ve evinizin hijyen koşullarına uygun temizliğine ayırmak zorunda iseniz, üstelik çalışan bir kadınsanız, çocuklarınızın psikolojik ve zihinsel gereksinimlerine ayıracağınız zaman elbette çok kısıtlı olacaktır. Ancak, zamanınız ne kadar kısıtlı olursa olsun, çocuklarınıza bu anlamda zaman ayırmanız gerekir, çünkü çocuklarınızın kendilerini değerli hissetmeleri için bundan daha etkin bir yol yoktur.

Onu koşulsuz sevdiğinizi vurgulayın

Çocuğun bazı davranışlarından hoşlanmadığınız için ona karşı kırgın olduğunuz ya da çok yorgun olduğunuz için, sevginizi dile getiremeyecek durumda olsanız bile, onu her zaman çok sevdiğinizi bilmesi gerekir. Ayrıca, ona olan sevginizin birtakım koşullara bağlı olduğunu düşünmemelidir. Gerçekle uzak yakın hiçbir ilgisi olmasa da, çocukların pek çoğu, sınavlarından iyi notlar almazsa ya da yüzme yarışlarında birinci gelmezse, anababasının sevgisinin azalacağına inanır. Birkaç yıl önce, bu tür bir yanlış anlaşılmanın nasıl olabileceğine tanık oldum. Yeni bir semte taşınınca, 17 yaşındaki kızım okul değiştirmek zorunda kalmasın diye, ona eski semtimizde bir daire kiraladık, ilk aylarda aramızda bir gerginlik olduğunu farkettim. Üstelik, ona destek olmak için verdiğim çabaların da hiçbir yararı yoktu. Önce, kendisini itilmiş hissettiğini ya da korktuğunu düşündüm. Sonra çıkan bir tartışmada durumun hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı. Gerekli olgunluğu göstermez ve evine iyi bakamazsa, para yardımını keseceğimden korkuyormuş.

Onu neden sevdiğinizi açıklayın

Hepimiz ne kadar "harika", "iyi" ya da "özel" olduğumuzu duymaktan hoşlanmamıza karşın, bu tür övgüler belli nedenlere dayandırıldığı zaman daha çok tatmin olmaz mıyız?

Bu yüzden, çocuklarınıza sevginizi ifade ederken, hayran olduğunuz ve beğendiğiniz niteliklerinden örnekler verin. (Örneğin, "Senin mizah anlayışına bayılıyorum.", "Başkaları üzgün veya sinirli iken, onlara gösterdiğin anlayış çok hoşuma gidiyor." ya da "Yaratıcı gücüne hayranım.")

Çocuklarınıza onları ne kadar sevdiğinizi söyleyin

Anababası tarafından sevilen bir çocuk, kendini sevmeyi öğrenir. Bu artık bilinen bir gerçek, ama her terapist, sürekli olarak, değişik nedenlerle, bu çok değerli psikolojik armağandan nasibini almayan insanlarla karşı karşıya gelmektedir. Bu tür insanlardan başka, daha sıklıkla karşılaştığımız pek çok insanın yorumları ise şu doğrultuda olmaktadır:

"35 yaşıma gelinceye kadar babamın beni sevdiğini bilmiyordum. Bunu da üstelik kız kardeşimden öğrendim, babamdan değil."

"Annem herhalde bizleri çok seviyordu, çünkü bizler için hep fedakârlık yapardı. Ama yine de emin değilim, çünkü bunu bize hiçbir zaman ifade etmedi."

Baba olma sorumluluğunu gerçekleştirin

Beş yaşındaki Murat, babasının kendisiyle hiç oyun oynamadığından şikayet ediyordu, babası ise ona fazlasıyla oyuncak aldığını, bu oyuncaklarla yeterince oyun oynayabileceğini anlatıyordu.

Üç ve yedi yaşında iki çocuk annesi Selma, eşinin çok iyi bir koca ama asla iyi bir baba olmadığını ifade ediyordu.
On altı yaşındaki Can, anne ve babasının mutlu bir evliliği olduğunu ancak babasının kendisiyle hiçbir şeyi paylaşmadığından yakınıyordu.

İki aylık bebek annesi Yeşim, bebek doğduğundan beri eşinin eve geç geldiğinden ve bebekle asla ilgilenmediğinden yakınıyordu.

Bu şikayetler sonsuz sayıda çoğaltabileceğimiz gerçek yasam öyküleri. Bu öykülerin başrol oyuncuları ise, baba olma sorumluluğunu alamayan erkekler. Baba olmayı evliliklerine ve ailelerine yerleştiremeyen erkekler. Bu erkeklerin kişilik yapılarına baktığımızda ortak bir özellik dikkatimizi çekiyor: sorumluluk duygularının yeterince gelişmemiş olması.

Duygu cimrisi olan babalar

Böyle de bir kişilik özelliği olur mu diyebilirsiniz. Evet oluyor. Bazı erkekler duygu cimrisi olabiliyor. Kadınlarda daha az görülen bu kişilik özelliğine erkeklerde daha çok rastlanıyor. Bu erkekler duygularını asla ifade etmek istemiyorlar. Özellikle de olumlu duygularını karşı tarafa söylemeyen, belli etmemek için özen gösteren bu erkekler, tıpkı parasını harcamaktan korkan cimri insanlar gibi, duygularını açığa çıkarmaktan korkarlar.

Bireysel yaşantılarında ve özel hayatlarında bu tutumlarından dolayı eleştiriler alan bu erkekler baba olduklarında da aynı tavırlarına devam ederler. Psikoterapi seanslarına katılan pek çok yetişkin danışanım şöyle demiştir: ´´Kendimi bildim bileli babamdan bir kere bile ´seni seviyorum´ kelimesini duymadım." ne kadar acı veren bir durum değil mi?

Aşırı otoriter babalar

Belki sizin kişilik yapınız aşırı otoriter. Kurallarınız var ve bu kuralları asla esnetmiyorsunuz. Kendi kurallarınızın dışına çıkmıyor ye sizin kurallarınıza uymayanları da uyarıyorsunuz. Belki de bu yapınız yüzünden, sevdiğiniz insanlarla sorunlar yaşıyorsunuz. İş yaşamınızda size olumluluklar getiren aşın otoriter yapınız özel hayatınızda size zaman zaman mutsuzluk getirse de, siz prensiplerinizin dışına çıkmıyor, zaten çıkmak da istemiyorsunuz.

Kişilik yapınız sizin bütün yaşamınızı etkisi altına alır ve siz hayatınızı kişilik yapınızın eşliğinde yönlendirir ve yaşarsınız, işiniz, sosyal hayatınız, evliliğiniz kişiliğinizin şemsiyesinde şekillenir. Yaşamınızda kişiliğinizin doğrudan yansıdığı çok önemli bir alan daha vardır: baba olmak. Aşırı otoriter kişilik yapınız doğal olarak sizin baba olma rolünüzü ve çocuğunuzu da doğrudan etkileyecektir.

Sevgi odaklı-destekleyici ve paylaşımcı anneler

Her insan sevgi odaklıdır ancak bunu ifade edip paylaşmayı bilemez. Sevgi odaklı ve paylaşımcı kişilik özelliklerine sahip anneler, çocuklarıyla oyun oynarken, onları yedirirken, uyuturken ya da dersleriyle ilgilenirken sevgisini ifade etmeyi ustaca gösterirler. Bu kişilik özelliklerine sahip anneler çocuklarının sınırlarını çizerken baskıcı olmazlar. Daha çok sevgi dilini kullanırlar: "Yarın okul var, hadi yat artık" yerine, "Erken yatman senin için çok iyi olacaktır tatlım" diye çocuğa sınırlarını hatırlatırlar.

Bu anneler çocuklarının düşünce ve duygularını paylaşırlar. Sevinç ve üzüntülerinde onları dinlerler ve onları anladıklarını ifade ederler. Çocukları herhangi bir sorun yaşadığında, eleştirmek, yargılamak, kızmak ya da kendi çözümünü diretmek yerine, çocuğunun sorunun çözümünü bulabilmesi için destek olur, yönlendirirler. Çocuklarının yeteneklerini keşfeder ve desteklerler ama mükemmeliyetçi anneler gibi çocuklarını yetenekleri dışında zorlamaz, baskılamazlar.

Babalar sevgilerini söylemezler mi?

Beş yaşında sevimli mi sevimli bir kız çocuğu ve ailesiyle terapi çalışmaları sürdürüyordum. Küçük kız neşe dolu, durmadan bıcır bıcır konuşan, sürekli sorular soran, yüzünden gülücükler ve merak ifadesi eksik olmayan, afacan bir çocuktu. Sorun ise, geceleri anne-babasıyla yatmak istemesiydi. Anne-babası çalıştığı için onları çok az gördüğünü , özlediğini ve onlara doyamadığım, bu yüzden de onlarla birlikte uyumak istediğini söylüyordu. Yani bu isteği korktuğundan dolayı değildi.

Sürekli annesine, babasına sarılıp yanaklarına öpücükler konduruyor ve onları çok sevdiğini söylüyordu. Kızı ona her sevdiğini söylediğinde annesi de ona ´´Ben de seni çok seviyorum" diyordu ama babası aynı yanıtı vermiyor, ´´Güzel kızım tatlı kızım" demekle yetiniyordu. Hiç unutmuyorum, bir gün bana "Babalar sevdiklerini söylemezler mi?" diye sormuştu.

Ben de ona "Elbette söylerler" demiştim. "Ama babam hiç söylemiyor ki" derken, cıvıl cıvıl bakan gözleri hüzünle dolmuştu.

Çocuğa sevgiyi davranışlarla göstermek

Bir koca düşünelim, karısına sürekli "Canım, hayatım, her şeyim" sözcüklerini kullanıyor ancak bu sözcükleri davranışlarıyla pekiştirmiyor. Akşamları sürekli eve geç geliyor, esinini hiçbir sorunuyla ilgilenmiyor, ona zaman ayırmıyor. Bu durumda kadının, kocası tarafından sevildiği hissi ne derece güçlü olabilir ki? Çocuklar için de aynı tablo söz konusu. Çocuğunuza sadece sevgi diliyle yaklaşmak değil, ağlayıp üzüldüğünde yal da mutlu olduğunda sadece ona sarılmak değil, aynı zamanda ona ifade ettiğiniz bu sevginizi davranışlarınızla da pekiştirmeniz gerekiyor. Biliyorum, içinizden "Anne olmak ne kadar da zormuş" diyorsunuz ama inanın bana, bu çok içgüdüsel davranışlarla anne olmayı hem daha çabuk hem daha kolay öğrene çek, hem de anne olmanın keyfine varacaksınız, çünkü anne olmak gerçekten de süper keyif verici bir uğraşı.

Çocuğa sevgiyle dokunmak

Babamın bana sarıldığını hiç hatırlamıyorum. Bizim evde kimse kimseye dokunmazdı. Annem bizi babamdan gizli gizli sever, öperdi. Annem çok katı bir kadındı, bir kez olsun beni öptüğünü ya da bana sarıldığını hatırlamam.
Ne acı değil mi? Üstelik hüzün verici. Aynı evi paylaşan anne-baba ve çocukların birbirlerine hiç sarılmadan ya da birbirlerini hiç öpmeden, hayatlarının çok önemli bir bölümünü geçiriyor olmaları inanılmaz gibi görünüyor. Tıpkı sevgi sözcüklerinde olduğu gibi; sarılmak, öpmek anlamında da bebeklere cömert davranıyoruz, ama bebek çocuk olmaya başlayınca bu cömertliğimiz birden cimriliğe dönüşüyor. Çocuk ergen ve genç olduğunda ise, ondan birkaç adım geri duruyoruz.

Eleştirirken sevgi dili kullanmak

Çocuğunuzu gerek olumlu davranışlarında onaylarken, gerekse hatalarını göstermeye çalışırken sevgi dilini kullanmama onun kişilik gelişiminde son derece olumlu etkiler oluşturacaktır,Anne-babasının onun doğrularını sevgiyle onayladıklarını dükçe kendisine güveni artacak, eleştirinin dilinin acımasızca değil de sevecenlikle yapıldığını deneyimledikçe, eleştirilere açık ve sürekli kendisini yenileyen bir insan olacaktır.

Çevremizdeki pek çok insan eleştirilere kapalıdır. Bu yüzden de at gözlüğü ile yaşamlarını sürdürür ve asla kendilerini geliştiremez.İşte bu insanlar çocukluk yıllarında anne-babalar tarafından acımasızca eleştirilmiş insanlardır ve hayatlarında eleştiriye tahammülleri yoktur,çünkü eleştiriyi kötü bir yaklaşım, sevgiden uzak bir yaklaşım olarak görürler. "Eşim beni hiç sevmiyor çünkü beni eleştiriyor" demişti bir danışanım. Eleştirilmeyi, sevilmemek olarak algılıyordu.

1. Sevgi

Hemen her psikoloji kitabının his ve heyecan bölümünde yer alan sevgi için, psikolog ve pedagoglar pek çok şey yazmakta ve hepsi de sevginin gereği üzerinde birleşmektedirler.

Bebek ilk aylarda, tamamiyle pasif ve alıcı bir varlıktır. Bu dönemde onun ruhî ihtiyacı, tek kelimeyle sevgidir. Annenin ilgisi, şefkati, sıcaklığı, hatta kokusu, çocuğun sütten daha çok ihtiyaç hissettiği gıdalardır. Annenin bebeğini kucağına alması, okşaması, koklaması, ona gülmesi, bebek için en büyük saadet kaynağıdır. Onun bu sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, bebeğin zihnî ve ruhî gelişmesi için en kuvvetli vitamindir.(55)