Yağmur

Damlalar

Bir yağmuru bin damlaya göstermek vardı..

Bir kalbe bir güneşi.

Güneş vururdu dallara ve dallar sararırdı kenarından.

Işık süzülürdü buluttan ve gölge olurdu dağ taş..

Bazen sıcaktan ürperir kaçardı bulutlar,

Isıtırdı, yakardı güneş..

Teninde güneşin izlerini taşıyan gamlı çocuklar,

Bir sır gibi yüreklerine bastırdıkları acıyla dolaşırlardı..

Zamandan bihaber bebekler,

Neye güldüğünü bilmeden gülerken hayata,

Neye güldüğünü unutan büyükler de gülümserdi onlara..

Neye ağladığını unutan, neyin acıttığını unutan büyükler..

Gidelim Daha Fazla Islanmadan

Aksam olmuş, karanlık çökmüş
Oturmuşum boğaza karşı
Yalnızlığımda yanımda
Vefasız değil çünkü o, insanlar gibi
Defalarca kovmama rağmen;
“yok” diyor “bırakmam seni”
Üstelik hava da soğuk
Kedilerde hoşnut değil bundan
Fakat onlarında gidecek yerleri yok galiba


Beraber denize bakıyoruz
- Yalnızlığım, kediler ve ben -
Yakamoz vuruyor suratımıza
Sanki en mutlu o aramızda
Kavuşmuş sevgilisine, sevgilisi de ona
Ne kadarda yakışmışlar birbirilerine
Deniz ve ay ışığı…
Görse Mecnun, kıskanırdı sevdalarını
Salına salına dans ediyorlar
Tıpkı esen rüzgarla oynasan yapraklar gibi
Dalmışlar şarkılarına…
Bir ben fazlayım bu mutlu tabloda


Yavaş yavaş yağmur çiseliyor
Kedilerde uzaklaşıyorlar
Kayboluyorlar karanlıkta
Kim bilir hangi çöplüğe gidiyorlar


Gözlerimden yaşlar akıyor
Ama fark ettirmiyorum yalnızlığıma
Yağmur yağıyor zaten gözyaşlarıma…
Belli olmuyor ağladığım
Yağmur yağıyor umutlarıma
Yağmur yağıyor hayallerime
Sevgime…
Onlarda belli olmuyor
Kalk hadi gidelim yalnızlığım

Yağmur Sonrası

Yolların karıştığı yerde
Birdenbire
Bardaktan boşanırcasına
Yağdın yüreğime

Toprağın ve benim
Yüreğimiz kabarık
Toprak güneşi düşünüyor ben
Ne güzel düşünüyorum seni bilsen


Cengiz BEKTAŞ

Susuyorum Artık..

Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum...

Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum!

Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik…

Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor.
Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç!

Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…

Ne severim oysa yağmuru,

Ne severim oysa yağmuru,

Cisil cisil yağar,süzülür göklerden,bazen boşanırcasına,

zincirini koparmış kaçarcasına bazen…

Cama çarpışı vardır hani birde,öyle sert değil,ama süzülür aşağıya doğru sanki yanakmış gibi..

Sesini duyuyormusun yağmurun?uzat bak kulağını,ama sessizliğe ver kendini önce…

Kapattın mı gözlerini,çok sıkma ama hafifçe işte…yoksa duyamazsın…duyuyormusun şimdi?

Ya toprağın kokusunu,çekiyor mu senide öylesine kendine…çamurdanız ya hani…ondan herhalde..bak çiçekler var orada,nasılda seviniyorlar…nasıl sevinmesin, abu hayat iksiri bu onların,benim ise hüznüm…


Bir de buğusunda ismin…



Ne severim oysa yağmuru,

Hüznüm geçermiki şimdi üstüme üstüme gelirken şehir,

Birde çisil çisil…hercai menekşeler,sizden bilirim firakı…

Gözlerim neden yeşile döner ıslandığında,

Islanmış…yağmurdan mı?