“Dünya Kadınlar Günü” kutlaması

“Dünya Kadınlar Günü” kutlandı. Birkaç dernekte konuşmalar yapılarak “gün” geçiştirildi. Birşeyin temeli yoksa, sağlam bir gerekçeye dayanmıyorsa, yapılmış olmak için yapılıyorsa, en önemlisi de işin içinde istismar varsa o işten netice almak mümkün değildir. Tabii ki hiç netice alınmıyor değil.

Netice alınıyor fakat, uğrunda “gün” düzenlenen kadınlar değil, bunu istismar malzemesi yapan çevreler parsayı topluyor. Kadınlarımız yıllardır bunun farkında değillerdi. Çok şükür, artık onlar da istismar edildiklerinin farkına varmaya başladılar. Özellikle bunların, entellektüel çevreden olması daha da sevindirici.

Çünkü esas istismar edilen çevre bunlar. Yoksa evinde çocukları, yemeği ile ev işleri ile ilgilenen muhafazakar kadınlarımız zaten böyle istismarlardan uzaktırlar. Onlar hayatlarından memnunlar, arayış içinde de değiller... Onun için bunların istismarları söz konusu olmaz zaten.

Konumuzla ilgili olduğu için Sabah Gazetesi bayan yazarlarından Ruhat Mengi’nin kadın hakları ile ilgili sitem yüklü yazısından kısa bir özet vermek istiyorum sizlere: “Sizi bilmem ama "gün" kutlamaktan bana fenalık geldi. İki haftada bir özel bir günü kutluyoruz, yıllardır her fırsatta konuşmalar yapıyor, siyasetçilerle, kuruluşlarla yapılan toplantılara katılıyoruz, kadınlarla ilgili en ufak bir gelişme yok...

Bu yıl da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için Lions Klüpler gibi bazı kuruluşlardan, bazı siyasi partilerden konuşmacı olarak davet aldım ama ben artık konuşmak istemiyorum. Daha da doğrusu bu yıl Dünya Kadınlar Günü'nü kutlamak istemiyorum...Sonuç olarak; Kadının değil kadın, insan yerine bile konmadığı bir ülkede ben 2000 yılının 8 Mart'ını kutlamıyorum. Aksi fikirde olup, yiyip içerek konuşma dinlemek isteyenlere ise "İyi eğlenceler" diyorum!” Bayan Mengi haklı değil mi?

Yıllardır, kadınlarımız kurtarılmak istenirken daha da perişan hale getirilmedi mi? Bu yüzden “Gölge etme başka ihsan istemem” deme noktasına geldi kadınlarımız. Önce kurtarıcılardan kurtulmak istiyorlar... Halbuki kadının cemiyette çok önemli bir yeri vardır. Çünkü kadın, cemiyetin çekirdeğini teşkil eden ailenin temel taşıdır. Temel taşı yerinden oynatılan binanın ayakta kalması mümkün değildir.

Kadın üzerinde çok duran Batı ülkeleri, binmekte olduğu dalı kestiğinin farkına vardı. Fakat çok geç... Zamanımızda, bu konuda pek çok yayın yapılmakta, açık oturumlar düzenlenmekte ve hatta uluslararası organizasyonlar tertip edilmektedir. Gerçekten de konu önemlidir, özellikle aileyi, anayı ve kadını korumak hususunda gösterilen samimi ve ciddi çalışmaları takdir etmemek mümkün değildir.

Bununla beraber konuyu rayından çıkararak yanlış yönlere sürüklemek isteyen Batı destekli, kapitalist zihniyetli pek çok sahte feminist ortaya çıkmıştır. Bu çıkış yeni değil; XIX. yüzyılın ortalarına doğru, kapitalist dünyada, erkek işçilerin, sömürüye isyan etmesi ile erkek işçiler, kitleler halinde işten çıkartılınca, daha uysal olacakları ve daha ucuza çalışacakları düşüncesiyle kapitalistler, birden bire “feminist” kesildiler. Erkek işçilere karşı kin ve düşmanlık dolu kapitalist propagandalarla, “kadınları, erkeklerin esaretinden kurtarmak gerektiğini, onların, çocuk doğurmak ve yetiştirmek gibi bir göreve esir olmadıklarını, onların da erkekler gibi yaşamaya hakkı bulunduğunu...”, savunur gözüktüler.

Bu şekilde kandırdıkları kadınları fabrikalara doldurarak zenginliklerine zenginlik kattılar. Komünistler de 1917’den sonra aynı oyunu, ezen ve ezilen aldatmacılığı ile ele alarak, kadın-erkek çatışmasını körükleyerek, adeta iki ayrı sınıfın çatışması biçiminde istismar ettiler. Neticede, aileyi meydana getiren iki temel taş arasına huzursuzluk sokarak, aile bağlarını zayıflatarak komünizmi sağlamlaştırmak istediler.

Görüldüğü gibi hep istismar... istismar... Herkes sütçü beygiri gibi istediği tarafa çekmek istiyor kadını. Kadınların gerçek huzura kavuşması, bunları anlayıp istismara fırsat vermemelerine bağlı...


1 yorum

süpermişş ya

süpermişş ya

04.03.2008 - Misafir

Konular