TV’ler gençlerin maneviyatını tahrip ediyor

Televizyonun yaygınlaşmasıyla insanların beyin faaliyetlerinin yavaşladığından özellikle öğrencilerde beyin tembelliğine sebep olduğunu ABD Ulusal Eğitim Gelişimini Değerlendirme Dairesinin yaptığı eğitim istatistikleri doğrulamaktadır

Bu konu ile ilgili hazırlanan rapora göre, dördüncü ve sekizinci sınıfların % 16’sı, on ikinci sınıfların % 22’si temel yazma becerilerini öğrenememişler. Yine aynı rapora göre, dördüncü, sekizinci ve on ikinci sınıfların ancak % 40’ı yeterli okuma seviyesine ulaşabilmişler. Dördüncü sınıfların % 7’si, sekizinci sınıfların % 3’ü ve on ikinci sınıfların % 6’sı ancak okumada ileri seviyeye gelebilmişler. Bunun sebebi de şöyle izah ediliyor:

Televizyon görüntülerindeki aşırı hız ve hareketliliğin yanı sıra, programların sık sık reklamlarla kesilmesi, dikkat sürekliliğinin kaybolmasına, yoğunlaşma kapasitesinin bozulmasına neden oluyor. Gallup’un yaptığı ankette, katılımcıların çoğunluğu, televizyonu kapattıktan sonra rahatlama hissi duyduklarını, fakat pasiflik ve konsantrasyon düşüklüğünün sürdüğünü belirtiyorlar.

Televizyonun enerjilerini emdiğini ve kendilerini tükenmiş bir hale getirdiğini ifade ediyorlar. Tam tersi olarak, kitap okuduktan sonra bu tür zorlukların nadiren görüldüğü belirtiliyor.

Eğitim uzmanı Karen River, çocukların televizyondan uzak tutulmasının nedenlerini şöyle açıklıyor: “Sürekli televizyon seyretmenin, analitik düşünmeye ve okumayı gerektiren zihnî işlemlere zararı dokunduğu ispat edilmiştir. Okuma sürekli algılamayı ve satır satır takibi gerektirir.

Fakat televizyon izleme, kısa, ardı ardına gelen ve hızlandırılmış sahnelere zihni alıştırır, bu da çocukta kolayca dikkat dağılmasına neden olur. Birçok mesaja gark olan çocuğun onlara anlam verecek vakti olamaz. Er geç, televizyon programlarının hızı ve art arda gelmesi çocuğun yazılı malzeme üzerindeki odaklanma kabiliyetini bozar. Göz kasları, günlük kullanımla güçlenir ve gelişir. Okuma, karışık göz hareketi kullanımını gerektirir.

Halbuki televizyon seyretme, gözü tek bir noktada tutarak, bu kasları etkiler. Çok televizyon seyretmeye alışmış çocukların, kitap okumanın gözlerini yorduklarını söylemeleri, göz kaslarının televizyon sebebiyle gelişememesinden kaynaklanıyor.” Kitap okuma, insana, uzun süre konu değiştirmeden dikkatini toplama eğitimi kazandırırken, televizyon bunun tam tersine, insanın dikkatini bir noktaya toplamasını engelliyor.

Televizyon seyrederken, beyin faaliyetleri, uyanık bilincin belirtisi olan beta dalgalarını, düşük bilincin belirtisi olan alfa dalgalarına çeviriyor. Gözler açıkken normal olarak meydana gelmeyen belirli elektronik dürtüler, televizyon seyrederken meydana geliyor. Bu dürtüler gözü bir noktada uzun süre odaklıyor.

Bu yan etkiler, özellikle yeni okumayı öğrenen çocuklarda zararlı oluyor. Çünkü bu zararlı etkiler, okumanın gerektirdiği özelliklerin tam tersini geliştiriyor. Böylece, uzun süreli televizyon seyretme, kitap okumayı zorlaştırıyor. Okuma ve düşünce becerisinin yerleşmediği toplumlarda, televizyon çok daha fazla etkileme gücüne sahip oluyor.

Özellikle gösteri çağının öncülüğünü yapan televizyon sayesinde, halk sadece gösterilenle yetinmeyi tercih edip, kitap okumadan iyice uzaklaşıyor. Örneğin Türkiye, kitap okuma oranında çoğu Afrika ülkesinin gerisinde kalmış durumda. Japonya’da toplumun % 14’ü, Amerika’da % 12’si, İngiltere ve Fransa’da % 11’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de durum % 0,01 yani, on binde bir! Böyle bir toplumdan ne beklenebilir? Televizyonun olumsuz etkileri, olayın sadece okuma alışkanlığını köreltmesi cephesine bir bakış idi.

Toplumun nüvesi olan ailenin temeline dinamit koyan; utanma ve haya duygusunu yok eden yıkıcı programlar, manevi değerlerimizle alay eden; farkettirmeden sinsize seyircinin imanını çalan art niyetle hazırlanmış ölçüsüz dini tartışmalar... olayın diğer cephesi; hatta daha vahim yönü.


Konular