Sorumluluk

Benim Isim Degilki..

Öykümüz HERKES, BİRİSİ, HERHANGİ BİRİ ve HİÇ KİMSE adlı dört kişi hakkında.

Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve HERKES, BİRİSİ’nin bu işi yapacağından emindi.

Gerçi işi HERHANGİ BİRİ de yapabilirdi, ama HİÇ KİMSE yapmadı. BİRİSİ buna çok kızdı, çünkü iş HERKES’in işiydi.

HERKES,HERHANGİ BİRİ’nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama HİÇ KİMSE, HERKES’in yapamayacağının farkında değildi.

Sonunda HERHANGİ BİRİ’nin yapabileceği bir işi HİÇ KİMSE yapmadığı için HERKES, BİRİSİ’ni suçladı.

Rahatlama

Çocuklarımızın duygularının sorumluluğunu üstlenmelerini başarabilirsek, gerektiğinde güvenli ve yapıcı bir şekilde rahatlamalarını da öğrenmelerine yardımcı oluruz.İnsan bir duyguyu yaşamaya başladığında, vücudunda fiziksel bir rahatlamanın olabilmesi için, hemen kimyasal bir değişim gerçekleşir. Örneğin:

- mutlu olduğumuz ya da heyecanlandığımız zaman kahkaha ya da çığlık atma
- sevgi duyduğumuz zaman, öpme ya da sarılma
- utandığımız zaman, kızarma ya da kıkırdama
- üzüldüğümüz ya da kırıldığımız zaman, sızlanma ya da gözyaşı
- korktuğumuz zaman ürperme, titreme ya da çığlık atma
- kızdığımız zaman, ayağı yere vurma ya da homurdanma.

Küçük çocukların büyük bir kısmı duygularını ifade etmekte güçlük çekmez, ama kültürel koşullanma kısa zamanda bunu yok eder. Eğer çocuk bu toplumda yaşayacaksa, elbette bu duyguların bir ölçüde kontrol edilebilmesi gerekir.

Sorumluluk

Çocuklarınızın duygularıyla başedebilmelerine yardımcı olabilmek için yapmanız gereken en önemli şey, onların sorumluluklarını üstlenebilmelerini sağlamaktır. Ancak unutmayın ki bu oldukça zor bir konudur. Duygularımızın birçoğunun dış güçler tarafından kontrol edildiği ya da bastırıldığı gibi yanlış, ama yine de geçerli olan bir düşünceyle savaşmamız gerekir. Hatta hatta, sizin mutlu/mutsuz/kızgın/bıkkın, hatta çıldıracak kadar sinirli olmanıza neden oldukları için çocuklarınızı sürekli "suçluyor" olabilirsiniz.

Şunu hiç aklınızdan çıkarmayın ki hiç kimse, hiçbir şey ya da hiçbir durum, biz izin vermedikçe bizim duygularımızı etkileyemez.

Keçeli kalemle oturma odasının duvarına harika bir kedi resmi yapan bir çocuğu seyretmekte olan bir anababayı düşünün. Her ikisi de bu durumda aynı derecede sinirlenmiş ya da durumdan aynı derecede hoşnut olabilir ya da farklı duygular içinde olabilirler. Bu gösteriye her bir anababanın duygusal tepkisi onun kişiliği ile ilgilidir.

3. Aşama - Kendi düşlerinize ve isteklerinize de yer verin

"Düş kurmayı unutanlar umutlarını yitirirler."
Atasözü

Çocukların özgüvenlerine zarar veren ve pek de önemsenmeyen bir diğer konu, anababalarının artık düş kurmamalarıdır. Durum böyle olunca anababalar çocuklarına dolaylı ya da dolaysız yollardan şu mesajı verir: "Artık yaşamımda, sizden ve sizin geleceğinizden öte hiçbir umudum yok."

Anababalarının mutluluğunun tüm sorumluluğunu omuzlarında hisseden çocukların başarısızlık korkusu duymaları kaçınılmazdır. Çünkü, sınav notları ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar güzel ve güçlü, itaatkâr ve yardımsever çocuklar olurlarsa olsunlar, arkadaşları ne kadar "iyi" çocuklar olursa olsun ya da ne kadar sorunsuz çocuklar olurlarsa olsunlar, anne ve babaları hiçbir zaman düş kırıklığı duygularından kurtulamayacaktır. (Zaten bir başkasının başarısından alınacak tat insanın kendi başarısından alacağı tat kadar doyurucu olamaz.)

Kusursuz anababaların 7 melek özelliği

1. Güç - Ortalama 15-20 yıl boyunca, birkaç insanın kendilerine bağımlı olmalarına dayanabilecek kadar güçlü olmak; çocukları büyüyünceye kadar, onlara çok güçlü ve güvenilir oldukları izlenimini verebilmek için, kendi ruhsal ve bedensel sağlıklarına daima öncelik verebilmek. Bu nedenle de bu tür anababalar, enerjilerinin tümünü ve aşırıya kaçmayan ve bağımlılıktan uzak sevgilerini çocuklarına sonsuza dek verecek güce sahiptir.

2. Duyarlılık - Duygularını ve gereksinimlerini henüz gerektiği gibi ifade edemeyen ailenin küçük bireylerinin bu durumuna karşı hazırlıklı olmak. Bu anababalar tek tek her bir çocuğun özelliğine göre insiyatif kullanabilir, çocuk yetiştirme konusundaki kuramlara ya da katı kurallara körü körüne bağlanmazlar. Kendi gereksinimleri konusunda da duyarlı davranırlar, kendilerine bağımlı olan aile bireylerine gereken sevgiyi ve şefkati gösterebilmek için, duygularını birtakım paravanların arkasına gizlemezler.

Roller ve sorumluluklar açık ve adil mi?

"Ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, her sosyal grup yetkilerini belirlemeli ve üyelerine gücünü, konumunu ve sorumluluklarını açıklamalıdır."
Stanley Coppersmith

Toplumda ailenin rolü değiştiği gibi, günlük yaşamda da aile bireylerinin rolü değişmektedir. Bu roller her ailede farklı olabileceği gibi, aynı ailenin değişen gereksinimlerine göre de farklılık gösterebilir.

Eşi ölen babalar

Babasını kaybeden çocukların durumunu, annesini kaybeden çocukların durumuna göre daha iyi görürüm. Çünkü çocuk belli bir yaşa kadar annesine bağlıdır. Anne sevgisi çocuğun dünyasında son derece önemli bir yer tutar. Kız olsun, erkek olsun, her çocuk anne sevgisi ile beslenir ve büyür. Kız çocuklar kendilerine annelerini model alırken, erkek çocuklar da iç güdüsel olarak annelerini mutlu etmek için kendilerince uğraşırlar.

Lise yıllarımda sınıfta bir kız arkadaşımız vardı. Yanlış hatırlamıyorsam lise ikideydik. Çok sessiz bir kızdı, kimseyle uzun uzun konuştuğunu görmezdik. Bazı günler gömleği ve eteği ütüsüz değil ama buruşuk gelirdi. Dersleri ne çok iyiydi ne de çok kötü. Orta derecede bir öğrenciydi. Tenefüslerde sınıftan dışarı çıkmazdı ve hiçbir organizasyona katılmazdı. Sanki sınıfta sadece bedeni vardı, ruhu yok gibiydi. Ama her zaman güler yüzlüydü, kimseyle kavga etmezdi, hocalara çok saygılı davranırdı. O kıza her baktığımda, içinde hüzün olduğunu hissederdim. Ne kadar güler yüzlü olsa da yüreğinde büyük bir acı varmış gibi gelirdi bana.

Evlendiğinizi çocuğunuzdan saklamayın

Kimi zaman ebeveyn evlendiğini çocuğundan saklar, davranışının doğru olmadığını söylememe bilmem gerek var mı? Bir danışanım evlendiğini hem çocuğundan hem de eski sinden tam iki yıldır sakladığını söylemişti. Nedenini sorduğumda ise, çok fazla sorun çıkacağım ve bu sorunlarla uğraşmak istemediğini belirtmişti.

Eski eşe söyleyip söylememek ayrı bir tartışma konusu olabilir ama çocuğa mutlaka söylemek gerekir. Bu danışanımın davranışı, baba olma sorumluluğunu üstlenememenin bir başka göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda bu davranışın içinde, sorunlardan kaçma ve erteleme de var. Ama sorumluluk ve sorunlarımızdan nereye kadar kaçabiliriz?

Çocuğunuzun annesi (ya da) babasıyla iletişimi asla kesmeyin

Boşanan çiftlerin en büyük sorunlarından biri de, eski eşle yapılacak olan görüşmelerdir. Eski eşle görüşmek sevimsiz ve sinir bozucu gelir. Hatta bazı çiftler, boşandıktan sonra bir daha birbirleriyle hiç görüşmezler. Oysa bu durum çocuk açısından son derece zararlıdır. Çocuğunuzun gerek kişilik gelişimi, gerek ihtiyaçları, gerek eğitimi için birbirinizle anne-baba olarak iletişim içinde olmanız gerekir. Unutmayın ki, sizler karı-koca olarak boşandınız, anne-baba olarak değil. Anne-baba olma sanatını, birbirinizden boşanmış da olsanız öğrenmeniz gerekli. Anne-baba olarak çocuğunuzun gelişiminden, yaptıklarından, yaşadıklarından, davranışlarından, arkadaş ilişkilerinden, okul yaşantısından, diğer ebeveynle olan iletişiminden, sorunlarından, başarılarından, kısacası çocuğunuzun hayatıyla ilgili her şeyden haberiniz olmalı. Zaman zaman çocuğunuzla ilgili kararlar almanız gerekecektir. Bu kararları eski eşinizle birlikte almalı, çocuğunuzun yetişmesi ve eğitimiyle ilgili davranışlarda ortak hareket etmelisiniz.

Kendinize ve hayata güvenin

Eşlerinden ayrılan kişilerin en büyük sorunu güven sorunudur. "Bir evliliği bile yürütemedim" diye düşünen kişinin kendisine ve hayata olan güveni azalır.

Erkekler her ne kadar duygularını gizleyip belli etmeseler de onların da iç dünyalarında kendilerine, kadınlara ve hayata karşı güvensizlik besledikleri biliniyor.

Evliliğiniz herhangi bir nedenden ya da birçok faktörün birleşmesiyle sona ermiş olabilir. Şu bir gerçek ki, evliliğinizin bitişinden sadece siz sorumlu değilsiniz. Her ilişkide eşler o evliliğin iyi ya da kötü gitmesinden yüzde elli sorumludurlar. Hiçbir evlilikte, evliliğin bitişinden hiç kimse yüzde yüz sorumlu değildir. Akıl hastalıklarını ve madde bağımlılıklarını bu kategoriye almıyoruz tabiî ki.

Duygusal sorumluluklarınızı da ihmal etmeyin

Erkekler çocuklarına karşı olan sorumluluklarım genellikle maddi boyutlarla sınırlarlar. Çocuğu iyi bir okulda okutmakla tüm maddi ihtiyaçlarını karşılamakla ve çocuğun her istediğini almakla ona olan görevlerini yerine getirdiklerine inanır ve mutlu olurlar. Buna vicdanı rahatlatmak da diyebiliriz.

Boşanmış babaların, çocuklarına karşı olan vicdanlarım rahatlatmak adına da aynı davranış ve tutumlara başvurduklarını; biliyoruz. Bir baba şöyle demişti: "Çocuğunuzla ilgilenin diyorsunuz, biliyor musunuz ki, ona daha yeni, en son model bir cep telefonu aldım." Bu babanın çocuğunun daha on yaşında olduğunu da belirtmek isterim.

Ne yazık ki, çocuklar da bir süre sonra babalarının bu tutumlarını kullanmaya başlarlar. Para makinesi olarak görülen balar durumu anladıklarında ne kadar üzülseler de iş işten geçmiştir artık. On beş yaşındaki bir genç kız babasını tanımlarken; şu sözleri kullanmıştı: ´´Babama ihtiyacım paraya ihtiyacım olduğu zamanlardır. O da bunu bilir. Onu her aradığımda ne kadar para istediğimi sorar." Bir başka gencin babasına yaklaşımını sizlere aktarayım:

Baba olmaktan boşanamayacağınızı unutmayın

Eşinizle olan duygusal bağınız bitmiş ve evliliğiniz sona ermiş olabilir. Hayat gözünüze eskisinden daha zor ya da toz pembe görünebilir. Evliliğinizin bitişiyle birlikte, pek çok sorumluluğunuz da bitmiş olabilir ancak hayat boyu sürecek çok önemli bir sorumluluğunuzu göz ardı etmemeniz gerekiyor: baba olmanız.

Genellikle erkekler eşlerinden boşandıktan sonra, sanki çocuklarından da boşanmış gibi davranırlar. Boşanan eski eş aranmazken, bunun yanına çocuk da eklenir. Çocuk da aranıp sorulmaz. İhtiyaçları nelerdir, neye gereksinimi vardır ve en önemlisi, babasına olan duygusal ihtiyacı ne durumdadır, babasını özlemiş midir, ağlıyor mudur, babasının gidişiyle kendisini nasıl hissediyordur gibi sorular erkeğin ya aklına gelmez ya da aklına getirmek istemez.

Boşanmış baba olmak

Erkeklerin kişilik yapılarını incelediğimizde, duygularım kadınlar kadar dışa vurmadıklarını, duygusal dünyalarıyla kadınlar kadar yüzleşmediklerini görüyoruz. Erkekler duygusal anlamda zedelendiklerinde, hiç acı çekmiyormuş gibi davranabiliyorlar. Erkekler kadınlara göre daha az ağlıyorlar ya da hiç ağlamıyorlar. Bu yüzden kalp krizi geçiren insanlara baktığımızda büyük çoğunluğu erkekler oluşturuyor. Ve bu yüzden erkekler, kadınlar kadar uzun ömürlü olamıyorlar.

Kadın boşandığı zaman eve kapanıp yas tutarken, erkek kendisini dışarı atıp hiçbir olağanüstü durum yokmuş gibi davranabiliyor. Erkekler iş ve arkadaş çevrelerine boşandıklarını uzun süre söylemiyorlar. Kısacası erkekler acılarını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını paylaşmıyorlar ve hatta kendilerine bile zor itiraf ediyorlar.

Hayatınızı pratikleştirin

Tek başına pek çok sorumluluğun üstesinden gelmek koli değil. Hele çalışan bir kadınsanız işiniz oldukça zor demekti Çamaşır, ütü, bulaşık, evin temizliği, evin alışverişi, işyeri,yapmanız gerekenler ve çocuğun ihtiyaçları derken, zaman size yetmez olur. Bir danışanım, haftanın yedi gününün kendisine yetmediğini, sekiz gün olsa daha iyi olacağını söylemişti. Evli kadınlar bile eşleriyle paylaştıkları halde işlerini yetiştiremezlerken, sizin tek başınıza pek çok şeye yetişmeniz oldukça zor olur. Bazen yatağınızı toplamaya bile zaman kalmadan evden çıkıverirsiniz.

Daha az yorulmak, çocuğunuza ve kendinize daha çok zaman ayırmak için evinizi daha pratik hale getirin. Fazla eşyaları kaldırın. Size iş çıkaran tüm fazlalıkları yok edin. Evinizle işiniz arasında çok mesafe varsa, evinizi işinize yakın bir yere taşıyın, böylelikle yolda geçen zamanı kendinize, çocuğunuza ya da başka işlerinize ayırabilirsiniz.

İçinize kapanmayın, sosyal yaşamınızı canlandırın

Eşler birbirlerinden boşandıktan sonra, sanki arkadaşlardan da boşanırlar. Evliyken görüşülen, birlikte yiyip içilen, gezilen arkadaşlar, boşandıktan sonra aranmaz olur. Kişi eşinden boşanırken sanki sosyal yaşantısından da boşanır.

Siz böyle bir hata yapmayın. Arkadaşlarınızla görüşmeye devam edin. Siz sadece eşinizden boşandınız, arkadaşlarınızdan değil. Ortak arkadaşlarınızın olması, onlarla görüşmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Boşandıktan sonra belli bir süre kişi içine kapanır, sanki dünyayla tüm bağlantılarını keser. İç dünyasını yeni yaşantısına uyumlamaya çalışırken, dış dünyadan kopmak yanlış bir davranıştır. Sizin de içinizden, hiç kimseyle görüşmek gelmeyebilir. "Kine eski konular açılacak, sorular soracaklar, anılar canlanacak ve kendimi kötü hissedeceğim, iyisi mi bir süre görüşmeyeyim" diye düşünüyorsanız bu kokuda önlem alabilirsiniz. Arkadaşınızla ya da arkadaşlarınızla Buluştuğunuzda onlara, sizi rahatsız eden konuları konuşmamayı önerirsiniz. Sizi kıracaklarını hiç sanmıyorum.