Tarihe Yön Veren Şahsiyetlerin Annesi Olmak

20. yüzyılda sanayileşme ve kentleşmenin hızlanması sonucunda köyden kente yönelen göç artarak devam etmiş ve kadınlar geleneksel rollerini değiştirerek şehirli iş gücüne katılmışlardır. Bu durumun oluşturduğu demografik ve sosyal değişimlerden ülkemizde nasibini almış, buna bağlı olarak kadının aile içindeki yeri ve annelik rolü de etkilenmiştir. Kadın annelik ve ev hanımlığının yanı sıra çalışma hayatına atılmış, sosyal ve ekonomik hayatta daha fazla ve etkin rol almaya başlamıştır. Bu değişim annelik görevlerini eskisi gibi (geleneksel) yürütmesini ve yaşamasını zorlaştırmıştır. Ancak kadınların üstlendiği mesleki ve diğer toplumsal rollerin yanı sıra doğal olarak anneliğini de devam ettirmesi gerektiğinden sosyo-psikolojik yükü artmıştır.





Bu durumda, toplumsal bir emanet olarak düşünebileceğimiz çocuklarının yetiştirilmesini sağlama görevini nasıl gerçekleştirecektir? Öncelikle çocuk sahibi olmayı ve anneliğe bakışımızı yeniden gözden geçirmek durumundayız. Anneliğe aday olan kadınlar kendilerini bekleyen fedakârlıkların, yaşayacakları değişikliklerin ya da problemlerin farkındalar mı? Kendilerini anneliğe hazır hissediyorlar mı? Bir anne için “çocuk” neyi ifade eder? Başkalarına karşı bir övünç kaynağı mı; Zamanında gerçekleştiremediğimiz hayallerimizin kahramanı mı; Kendimizi gerçekleştirmemize engel olacak ayak bağı mı; yoksa bize verilen bir nimet, bir fırsat mı? Bize teslim edilen bu emanetlerin değerinin farkında mıyız? Evlatlarımızı ne kadar tanıyor, onların yeteneklerini ve özelliklerini ne kadar biliyoruz? ‘Her kadın çocuk doğurabilir, ancak ana olamaz’ derler. Ana olmanın mertebesine ulaşmaya talip miyiz?
Çocuğumuzu yetiştirmek hayatımızın en önemli meselesidir. “Bu iş ilim ister, dirayet ister, feraset ister, sabır ister, maddi ve manevi fedakârlıklar ister.” Tarihte ülkelerin geleceğine yön veren şahsiyetleri yetiştirmede temel taşı görevini anneler üstlenmiştir. Bugün de annelerimiz Fatihleri, Yavuzları, Mimar Sinanları, Barbarosları, Mehmet Akifleri, Necip Fazılları yetiştirmeye talip olmalıdır. Milletimizin kaderi bu bilince sahip olan annelerin yetiştireceği âlimler, dahiler, liderler ile değişecektir.






Evlat yetiştirmenin sorumluluğunu taşıyan anneler olarak çocuğun özgünlüğünden ve biricikliğinden hareket ederek yola çıkmalıyız. “Çocuk sahibi olmak demek evrene o güne kadar görülmemiş orijinal bir parçayı eklemektir. Onu dünyadaki yerine yerleştirme sorumluluğu bize verilmiştir. Bu görevimizi yerine getirirken, onun yetişip gelişmesi sürecinde çocuğumuzun özgünlüğüne zarar verebilecek uygulamalardan şiddetle kaçınmalıyız.”




Çocuklarımıza değer vermeli ve şahsiyetlerine saygı duymalıyız ki, onlar da kendilerine değer versin ve kendilerine olan özgüvenleri gelişebilsin. Onların çaba ve gayretlerini takdir edip desteklersek onlar da kendilerini geliştirir, daha büyük işleri başarmaya aday olurlar. Edison’un öğretmeni “bu şapşalla uğraşamam” deyip kapıyı gösterdiğinde annesi “oğlum sizden daha akıllı” diye haykırmış ve yavrusunu büyük bir inançla bağrına basmıştır. Ünlü mucit, annesinin bu davranışını hiç unutamaz ve “işte anneliğin ne demek olduğunu o zaman anladım” der. “İnanın bütün muvaffakiyetimi ona borçluyum, bana böylesine güvenen insanı mahcup edemezdim ya!” İşte Edison’un annesi öyle güçlü bir kadınmış ki, bu ithamlar karşısında yılmadan mücadele etmiş, oğlunun çok akıllı bir çocuk olduğunu, bunu da bir gün bütün insanlara kanıtlayacağını söylemiştir. Oğlu da bunu ispatlamıştır.





Çocuklarımızla bebeklikten itibaren sağlıklı bir iletişim kurmalıyız: çocukların sosyal ilişkilerinde başarılı olabilmesi, karşılaştıkları problemlerle baş edebilmeleri aileleriyle kurdukları olumlu iletişime bağlıdır. Yeterli sevgi görmüş, güven duygusu gelişmiş ve başarılı disiplinle yetiştirilmiş çocuklar mutlu olurlar. Çocuğun ilk yıllarında annesiyle arasında doğan ilişki ömrü boyunca kuracağı insan ilişkilerinin temelini oluşturacaktır. İngiltere'deki Heriot-Watt Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, annesiyle sağlam ilişkiler kuran mutlu çocukların, ileride lider olabileceklerini göstermiştir.





Çocuklarımızı sevgiyle yetiştirmeliyiz. Çocuğun sevgi ve şefkat ihtiyacını en doyurucu bir şekilde tatmin edecek kişi annesidir. Sevgi öncelikle çocukta temel güven duygusunu geliştirir; kendine güvenen çocuk bağımsız olmayı, cesur olmayı, dış dünyaya güvenmeyi öğrenir. Sevgiyle büyüyen çocuklar başkalarına sevgi gösterebilirler. Çocuğun sosyal gelişimi annenin gösterdiği sevgiyle doğru orantılıdır. Sevgi çocuk gelişimde o kadar önemlidir ki insanın dünyaya bakışını, diğer insanlarla ve canlılarla ilişkilerini büyük oranda etkiler.




Çocuklarımızın sorumluluk duygusunu geliştirmeliyiz. Aile sisteminin gereksinimlerinden biri de sorumluluk duygusunun çocuğa verilmesidir. Sorumluluk almayan bireyler yöneten değil, yönetilen konumunda olurlar. Eğer anneler de tüm sorumluluğu kendi üzerlerine alırlarsa kendi hayatını biçimlendirmekten aciz, başkalarının yönetiminde olmaya muhtaç bireyler yetiştirirler. Elbette bu bireyler de bırakın tarihe yön vermeyi kendi hayatlarına bile yön veremezler.




Çocuklarımıza hayatın zorluklarıyla mücadele etmeyi öğretmeliyiz. Her karşılaştıkları problemde sorunu onların adına çözmek, her zorlukta onlara yardım etmek özgüvenlerinin gelişimini engeller ve yeteneklerinin ortaya çıkmasını güçleştirir. Çocuklarımızı gelişim aşamalarına uygun zorluk derecesindeki sorunlarla baş başa bırakırsak sorun çözme becerileri gelişecektir. Ülkemizin ve dünyamızın sorunlarından haberdar olan bilinçli çocuklar bu konuları çözüme ulaştırmak için kafa yoracak ve projeler üretecektir. Dünya ve Türkiye siyasetine yön veren liderlerin çocukken ne yaptıklarını araştıranlar şunu itiraf etmektedirler: ‘İnsanı öldürmeyen acı güçlendirir’ sözü siyasetçiler için büyük oranda doğru olmalı; çünkü bu liderlerin büyük bir kısmı çocukluğunda zor şartlar yaşar. Şimdi ise, hepsini ülkelerinin başkanlık koltuğunda veya partilerinin başında genel başkan olarak görüyoruz. Ama unutmamak gerekir ki, bu insanların hiçbiri lider olarak doğmadı.




Çocuklarımızın özgürlüklerine saygı duymalıyız. Onların kendi özlerini gerçekleştirmelerine izin vermeliyiz. Nasıl bir insan olmaları gerektiğini eğer biz dayatırsak çocuklarımız kendi özlerini gerçekleştiremezler. Biz onları oldukları gibi kabul edip sevgiyle desteklersek içlerindeki kabiliyetleri açığa çıkarma imkânı bulabilirler.




Çocuklarımıza milli ve manevi değerlerimizi öğretmeli ve onlara ulaşmaları için hedefler vermeliyiz. Kayı boyundan, devlete giden süreçte önemli bir rolü olan Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana’nın oğluna söylediği şu tarihi sözleri çocuklarımıza hep hatırlatmalıyız: "Boyundan, soyundan olsun olmasın insanlara adil davran. Adaletten ayrılma ki insanların birlik ve dirlik kazansın. Yurdunda herkes gezsin, ululuk isteyen töreden ayrılmasın. Bu dünya bir oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle insanların hizmetinde bulunursan ancak iftihar edebilirsin. Yüreğinden imanı, dilinden duayı, davranışından fazileti hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol. Ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur."




Onların hayallerini/hayal dünyalarını zenginleştirmeliyiz. Bebeklikten itibaren ninni, masal ve hikâyelerle başlayarak ait oldukları kültürü ve milletinin ülkülerini algılamalarına ve kimlik bilinci oluşturmalarına katkı sağlamalıyız. Tony Buzan’ın söylediği gibi “Tarihin en büyük komutanları, kazandıkları zaferleri beyinlerinin sağ yarısından (hayal gücü) yola çıkarak sol yarısını (mantığı) kullanmalarına borçludurlar. Hayal gücü olmadan başarı ihtimali zayıftır.” Onların hayallerine saygı duymalıyız. Başarılarımız hayallerle başlar ve azimkârane çalışmayla tamamlanır. “Düşlerinizi küçümseyen insanlardan uzak durun. Küçük insanlar bunu hep yaparlar, oysa büyük insanlar, büyük düşlerinizi gerçekleştirebileceğinize inanmanızı sağlarlar.”




Ruhen ve bedenen sağlıklı nesiller yetiştirmek ve geleceğe yön verebilmek için eğitimle donanmış, kaliteli anneler olmak zorundayız. Eğitimcilere göre çocuk yetiştirmek bir sanattır. Bu sanatın inceliklerini öğrenmemiz gereklidir. Bir sanat eserini ortaya koymak yıllarımızı alacaktır. Ama her sanat eseri geleceğe bir armağan olacaktır.




Sonuç olarak diyebiliriz ki, milletin geleceği annelerin çocuk yetiştirmedeki etkinliğine ve yetkinliğine bağlıdır.




Konular