Nasıl Bir Sevgi

Sevgi insanın en derin ve en yoğun olarak hissedebildiği duygulardan biridir. Aynı zamanda da Allah'ın dünya hayatında yarattığı en güzel, en büyük nimetlerdendir. Insan Allah'ın yarattığı maddi manevi tüm nimetlerden çok büyük zevk alır, güzel bir manzara, güzel bir ev, etkileyici bir müzik, estetik hazırlanmış bir sofra, bunların hepsi insan ruhunda büyük bir coşkuya neden olur. Ancak hiçbiri sevgiden alınan zevklerin yerini tutmaz.

İnsanların birbirlerine duydukları sevgi iki ayrı amaca göre şekil alır. Birincisi, samimi ve Allah rızasına dayalı sevgi; ikincisi ise samimiyetten uzak menfaate dayalı bir sevgi. Dünya hayatında insanın önündeki iki ayrı yolun sonuçları ise şöyledir: iman edip Allah'tan bu eşsiz nimete dünyada ve ahirette en güzel şekilde sahip olmak ya da sevgi maskesi altında insanları kendi menfaatleri için kullanıp böylesine güzel bir nimetten uzak, sıkıntılı bir hayat sürmektir.

Samimi Sevgi mi?

Gerçek Sevgi: Sevgiyi gerçek anlamıyla yaşayabilmek için belirli şartların oluşması gerekir. Öncelikle bir insanın sevgiyi yaşayabilmesi için, diğer kişilerdeki güzel özellikleri, incelikleri görüp fark edebilecek bir akla sahip olması gerekir. Kişinin aklı ve vicdanı ne kadar açıksa, sevebilme gücü de o derece yüksektir. İnsana bu üstün özellikleri kazandıran ise ancak iman ve Allah korkusudur. Dolayısıyla insan, imanı ve Allah korkusu ölçüsünde sevgi duyabilir, sevgiden bu oranda zevk alabilir.

Aynı şekilde bir insana gerçek anlamda sevgi duyulabilmesi için de, yine bu kişinin sevilebilecek özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlar Allah korkusuna ve imana dayalı özelliklerdir. Bir insan Allah'a ne kadar derin iman ediyor, Allah'tan ne kadar korkuyorsa, bu insanda o kadar çok sevilecek özellik oluşur. Çünkü Allah'tan korkan bir insan güzel ahlaklı olur; merhamet, hoşgörü, güvenilirlik, cesaret, fedakarlık, akıl, vicdan duyarlılığı gibi özellikleri Allah korkusu ile gelişir. Tüm bunlar da iman gözüyle bakan insanların kalbinde doğal olarak sağlam ve derin bir sevgi oluşmasını sağlar. Bu şartlar biraraya gelmediğinde, yani sevginin temelleri Allah korkusu ve imana dayalı olmadığında ise, kişilerin gerçek sevgiyi yaşayabilmeleri mümkün olmaz.

Sevginin Kaynağı Allah Sevgisidir: Müminlerin insanlara karşı kalplerinde hissettikleri sevginin asıl kaynağı, Allah'a duydukları sevgidir. Bir insana duyulan kalpteki coşkuyu Allah'ın yarattığını, herşeyde Allah'ın tecelli ettiğini bilmek, insana sevgideki derinliği veren asıl sebeptir.

Gerçek Sevgi Pek Çok Şekilde İfade Edilebilir: Samimi sevgide insan her an sevdiği insanlara bu duygularını daha önce hiç kullanmadığı, birbirinden etkileyici, birbirinden şaşırtıcı sözlerle ifade edebilir. Her biri bir diğerinden, bir öncekinden farklı olur. Çünkü kişi, bu coşkuyu kalbinde en canlı şekilde her an yaşamaktadır.

Sevgide Karşılık Ancak Allah'tan Beklenir: Gerçekten seven insan, sevdiklerini onore eder, yüceltir. Onları, dünyada ve ahirette zarar gelecek şeylerden sakındırır. Onların iyiliği, rahatı, güvenliği için samimi bir gayret sarf eder. Hepsinden önemlisi, sevgisi belirli şartlara bağlı değildir. Sevgisine karşılık gördüğü takdirde seven bir insan, gerçek anlamda sevgiyi bilmiyor demektir. Gerçek sevgide karşılık ancak Allah'tan beklenir. Asıl amaç Allah'ın rızasını kazanabilmektir.

Sevgi Güzel Ahlaka ve Karaktere Bağlı Olarak Duyulur ve Giderek Derinleşir: Gerçek sevgide bir kişinin güzelliğini, maddi birikimini, itibarını yitirmesi kesinlikle önem taşımaz. Tek önemli olan kişinin ahlakı ve karakteridir. İnsanlar birbirlerinin güzel özelliklerine; şefkat, merhamet, cömertlik, ince düşünce, fedakarlık gibi özelliklerine her şahit olduklarında sevgileri katlanarak artar. Zaman içerisinde insanların kişiliklerinin gelişmesi, ahlaklarının güzelleşmesi, tavırlarının mükemmelleşmesi ile birlikte, birbirlerine karşı duydukları sevgi derinleşir. Gerçek sevgide asla bıkma ve sıkılma olmaz.

Sahte Sevgi mi?

Çarpık Bir Sevgi Anlayışı: İman etmeyen insanların sevgiye bakış açıları da genellikle çarpıktır. Bu yanlış anlayışa sahip insanların sevgileri çoğunlukla menfaat beklentisi üzerine kurulu olduğundan, sevgiyi gerçek manasıyla yaşayamazlar. Kendilerine menfaat sunan, rahatlarını sağlayan, cahiliye ölçülerine göre iyilik yapan insanları sevmeleri gerektiğine inanırlar. Ancak bu inançlarını, çürük temellere dayandırdıkları için, kalpten gelen samimi bir sevgiye dönüştüremezler. Çünkü en çok kendilerini severler. Tüm güzelliklerin kendilerine sunulmasını, kendilerinin el üstünde tutulmalarını ve kendilerine ilgi-ihtimam gösterilmesini isterler.

Menfaate Dayalı Bir Sevgi: Sahte bir sevgi çoğu zaman karşılarındaki insana zevk veren, onu mutlu edebilecek ve sevildiğini hissedebileceği bir sevgi değildir. Bu, suni olduğu ve menfaat karşılığında, hatır için gösterildiği anlaşılan bir nezaket gösterisinden ibarettir. Nitekim söz konusu kişiden elde edebilecekleri maddi veya manevi çıkar sona erdiğinde, bu sahte nezaket gösterisi de hemen sona erer.

Samimi Şekilde İfade Edilemeyen Bir Sevgi: Sevgileri sahte temellere dayalı olduğu için, gerçekten çok sevdiklerini iddia eden insanlar bile, sevgilerini samimi tavırlarıyla gösteremezler. Örneğin birbirlerine olan sevgilerini içten gelen samimi sözcüklerle ifade edemezler. Cahiliye toplumlarında genellikle bu amaçla kullanılması için kalıplaştırılmış sevgi kelimeleri, sevgi cümleleri vardır. Örneğin özel günlerde sevgi gösterisi olarak alınan hediyelerin üzerlerinde hep bu sözcükler yazar.

Sahte Sevgi Zamanla Yıpranır: Cahiliye toplumlarındaki yanlış kanılardan biri, "zamanın sevgiyi yıpratan bir unsur olduğu"dur. Zamanla insanların birbirlerinden sıkılacaklarına, heyecanlarını yitireceklerine inanılır. Gerçekten de cahiliye toplumlarında bazı arkadaşlıklar çoğu zaman bu şekilde sonuçlanır. Bu düşünce bazı insanların yaşadıklarının "suni bir sevgi" olmasından, gerçek sevgiyi hiç tatmamış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Gerçek Olmayan Sevgi Hep Hüsranla Sonuçlanır: Cahiliye insanları kalplerindeki inanç bozuklukları nedeniyle sevgisiz bir dünyada yaşamaktadırlar. İnsan ruhunun en çok zevk aldığı bir güzellikten, kendi bakış açılarındaki çarpıklık nedeniyle gereği gibi zevk alamamaktadırlar. Daha da önemlisi, dünya hayatında iken sevgiyi gerçek anlamda yaşamayan, sevmeyi sevilmeyi bilmeyen bu insanlar ahirette de sonsuza kadar bu nimetin zevkinden mahrum kalacaklarıdır.

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisinden alınmıştır.


Konular