Iman

metre kareye altı bin mermi

Metrekareye Altıbin Mermi

Bir metre kareye altı bin mermi
”Çanakkale Olmak” böyle bedel mi?
Üç bin mermiyle zırh giymiş her beden
Türklük ve Müslümanlık tek bir neden.

****************

Gökten, yerden, dört yandan bir afat
Savaş yeri değil sanki Arafat.
Yedi ülke düşman, Mehmet bir ülke
Dünyaya yeter Mehmet’teki ilke…

*****************

Yürekler bir top, bakışlar süngü
Düşmanın kudret, kısır bir döngü
Alçak gibi, kalleş gibi geldiler
İnsanlığı, mertliği öğrendiler…

*****************

Çanakkale sen Uhut’sun, Bedir’sin.
İstanbul için tarihi kilitsin.
İstanbul yönünde Çan’ın ibresi
Ne müthiştir Muhammed’in hadisi..

*****************

Farklı yerden gelmiş her birisi
Kimi efendi, kimi sömürgesi.
Kol yerinden, baş gövdeden kopacak
Taşı sıksan su değil, kan akacak.

******************

Bekir Çavuş, Bekir Çavuş olacak
Gözcü Baba’ya top mermi yığacak.
Şahadet şerbeti tasla içilmez….
Çanakkale asla,asla geçilmez..

Orhan AFACAN

Ölümü Çocuklara Nasıl Anlatmalı?

Batı dünyasından elimize geçen ve ölümle alâkalı olan çeşitli yazılar, İslâmiyetin her yaş grubu için ne kadar isabetli müjde ve telkinlerde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Batılı bir çocuk eğitimcisinin başından geçen çok enteresan bir olay, bu hakikate misâl olarak gösterilebilir.

Bu eğitimcinin küçük yaştaki kızı, günün birinde, bir türlü yemek yemez olmuştur. Annesi çocuğa önce yemesi için yalvarmış, sonra zorlamışsa da fayda vermeyince acıkması için beklemiştir. Ancak aradan 2 gün geçtiği halde küçük çocuk, ağzına bir lokma dahi koymamıştır. En nihayet annesi çok ısrar edince, çocukcağız ağlamaya başlar ve dilinden şu sözler dökülür:

--Ne olur anneciğim sen de yeme, çünkü seni çok seviyorum.

Annesi, neden yememesi gerektiğini sorduğunda küçük kız sebebini söyler ve anne hayretler içinde kalır. Meğer küçük kız ile babası arsında birkaç gün evvel şöyle bir konuşma cereyan etmiştir.

--Baba, niçin yemek yiyoruz?
--Büyümek için.
--Büyüyünce ne olacak?
--İhtiyarlıyacağız.

Kırılsın Mağrurların Gururu

İman zayıflar,nur söner kara yüzlülükten.
Dili evet der,söylemez yürekten.
İnadına bu kadar dayatan, ayak direten.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

Fazla güvenme bu dünyanın temeli çürüktür.
İmanları boğazlarından aşmaz,amelleri sönüktür
Kaldırdıkları toz ve fitneler kendilerine yüktür.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

Kurtul,yokluk aleminde ki şüphe ve terettütden
Neden bağırıp duruyorsun, körlüğüne rağmen.
Mala mülke soya sopa güvenen, nazlanan sen.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

İstanbul / 2002


Ali Kılıç Kakiz

Namazın Şartları

Namaz kılmak için evvala Allah Tealaya sağlam bir iman lazımdır. Onun için fıkıh kitaplarını çok oku, Allah’ı iyi öğren ki, yanlış iş yapmıyasın. Allah’ın varlığına, birliğine, benzeri, evveli ve ahıri olmadığına, her şeyi görür, bilir, işitir ve her şeye gücü yeter olduğuna, bütün varlıkları yaratanın Allah olduğuna, meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirileceğimize, hesaba, mizana,cennet ve cehennem şeksiz şüphesiz inandım, iman getirdim der ve şehadet kelimesini sık sık getirirsin.

“Namazın dinde yeri, başın bedende yeri gibidir.” Hadisi Şerif

Namaz Kimlere Farzdır?

Namaz; Sevgili Peygamberimiz tarafından “Dinin direği” olarak tarif edilmiştir. Miraç’da farz kılınmış ve o gece, bütün müslümanların elli vakit sevabına denk olmak üzere her gün beş vakit Namaz kılmaları kesinlikle emredilmiştir. Namazın Miraç’da farz edilmesi sebebiyle Peygamberimiz: “Namaz, mü’minin miracıdır” buyurmuştur. Bu kutsal ibadetin farziyetini inkar, küfürdür. Akıl ve baliğ olan her müslüman mutlak surette Namaz kılacak. Böylece yüce Allah’a karşı kulluğunu ve O’nun emirlerine bağlılığını gösterecektir. Namazın terk edilmesi kalplerin kararmasına ve insanın küfre yaklaşmasına sebep olacağından çok tehlikelidir.

Bir İnsana Namazın farz olması için üç şartın bulunması gerekir:

1.) Müslüman olmak.
2.) Erginlik çağına gelmiş olmak.
3.) Akıllı olmak.

Günde beş vakit Namaz vardır. Bunlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı Namazlarıdır. Hadisler;

Namazın Önemi

İnsanların ilk görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberliğine inanmaktır. İmandan sonra farzların en önemlisi Namazdır. Namaz ruhu temizleyen, kalbi aydınlatan, insanı Allah'ın huzuruna yükselten bir ibadettir. Namaz, bize beden ve ruh temizliği kazandıran bir nurdur. Bu sayede müslüman günah kirlerinden Arınır ve cennete girmeye làyık temiz bir kul olur. Namaz kalblere Allah korkusunu yerleştirerek insanı günah işlemekten korur. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmektedir:

"Sana vahyolunan kitabı oku,Namazı dosdoğru kıl. Gerçekten Namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar."

Namazın doğru kılan bir kimse günah işlemekten kurtulur. İmanını kuvvetlendirir. Allah'ın rızasını kazanır. Cennetin aydınlık yolu kendisine açılır. Müslüman Namaz kılmakla mükellef olduğu gibi, çocuklarına da Namazı öğretmek zorundadır. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

"Çocuklarınıza yedi yaşına gelince Namaz kılmasını emredin."

İtikat

Soru 1 : İman nedir?

Cevap : Allah (c.c.)’ın dinini, Rasulüllah (s.a.v.)’in getirdiği tüm şeyleri kalp ile kabul edip dil ile tasdik etmektir.

Soru 2 : İmanın şartları nelerdir?

Cevap : Allah (c.c.)’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine, öldükten sonra tekrar dirilmeye iman etmektir.

Soru 3 : Hak dinlerin gayesi nelerdir?

Cevap : Aklı, Dini, Nefsi, Nesli ve Malı korumaktır.

Soru 4 : İslam dininin kaynakları (Edille-i Şeriyye nelerdir?

Cevap : Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha’dır.

Soru 5 : Peygamberimiz (s.a.v.)’den sonraki dönemlerde bir meselenin dini hükmü üzerinde o devirde yaşayan müçtehitlerin birleşmesi ve ittifak etmesine ne ad verilir?

Cevap : İcma-i Ümmet denir.

Soru 6 : Kur’an’ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde karşılığı bulunmayan bir meseleyi,Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet dediğimiz şeri delillerde sabit olan hükümler ışığında, aynı illete (sebebe), aynı hikmete bağlayarak çözümlemeye dinimizde ne ad verilir?

İnsan Nedir?

İnsan: Lügat alimlerince bu kelimenin aslının "ins" kökünden geldiği belirtilmektedir.
Kamus'ta da unutmak manasında "nisyan" kelimesinden geldiği zikredilmektedir.
İnsan: hayvanlardan ve diğer canlı mahlüklardan farklı yaratılmıştır. "Eşref-i mahlükat"tır yani.

Akıl, iman, vicdan, irade, düşünce meleke ve vasıflarına sahiptir.

İnsan Cenab-ı Hakk'ın en mükemmel vemükerrem, en mübarek ve en muazzez varlığıdır. İlahi ni'metleri çok çabucak unutma özelliği olması hasebiyle "insan" (yani unutkan) denilmiş insana"...

"İnsan bir başka tanımıyla; ruh ve beden bütününden oluşan, benlik şuuruna sahip, akıl, duygu ve arzu karışımı, konuşma ve iş yapma becerisi olan en üstün canlı varlık."

Bardak boş kalmaz!

Görünüşte basit gibi de görünse bazı olaylar iz bırakıyor hafızada... Fizik öğretmenimiz birgün derse girdiğinde çantasından çıkardığı su bardağını masanın üzerine koymuştu. Biz bardağı ne yapacak diye merakla beklerken, defteri imzaladıktan sonra boş bardağı gösterip sordu:

- Çocuklar bu gördüğünüz bardak dolu mu, boş mu? Biz hep bir ağızdan bağırdık:
- Boş öğretmenim!
- Bilemediniz çocuklar, hiçbir şey boş kalmaz. Şu anda bardak hava ile dolu. Su koyduğunuz zaman da hava çıkar su ile dolar!...

Bu fizik kuralı sadece madde için değil; insanın ruhî yapısı için de geçerlidir. Öyle veya böyle bir şeye inanmak zorundadır insan, boş kalamaz. Ateistler bile inançsız değildir aslında, kendilerine göre bir inançları vardır. Bugün çekilen sıkıntıların sebebi, insanın sadece madde olarak görülmesi ve mana tarafının ihmal edilmesidir... Allahü teâlâ, insanı madde ve mana olarak dengelemiş. Bu denge bozulunca, felâketler birbirini izliyor...

Çocuk terbiyesinin esasları

İslâm dîninde çocuk terbiyesinin esasları şunlardır:

1. Din: Pedagoji, yâni çocuk terbiyesi İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dîninde çocuk terbiyesinden maksat, çocuğun Allahü teâlânın râzı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, âilesine, cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir. Bunların tahakkuku için çocuk, çeşitli güzel vasıflarla donatılmalıdır. İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri çocuk terbiyesi hakkında eserlerinde şunları yazmaktadır:

“Evlâd, ana, baba elinde bir emânettir. Büyük bir nîmettir. Nîmetin kıymeti bilinmezse elden gider. Çocukların temiz kalpleri, kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi her şekli alabilir. Küçükken hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur.”

Erkeğin ve kadının hayırlısı

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Mü'minlerin imanca en olgunu, ahlak itibariyle en güzel olanıdır. Sizin hayırlınız, kadınları için hayırlı olanlarınızdır"
"Sizin hayırlınız, aile fertlerine hayırlı olanınızdır. Ben ehlime, aileme hayırlı olmada sizin en hayırlınızım"

Güzel ahlaklı ve aile fertlerine karşı iyi niyetli olan kimse hayırlı bir erkektir. Bir erkek, alacağı kadının hayırlı olmasını isterse onda şu hususları aramalıdır:

Cenab-ı Hakka ibadetini bırakmayan, kocasına itaatte ve hürmette kusur etmeyen, onun kazancını saçıp savurmayan, dünyaya getirdiği çocuğunu İslami terbiye üzerine yetiştiren, iffet ve haya sahibi bir hanım olmalıdır. Zamanımızda bir çok kimseler, alacağı kadının serveti veya maaşı olup olmadığını araştırmaktadır. Hadis-i şerifte ise,

"Kadın, ya malı için veya güzelliği için, yahut dini için alınır. Siz dini olanı alınız! Malı için alan, malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır." buyurulmaktadır.

Evlenmenin önemi ve kıymeti

Evlenmek şart mı, evlenmek mi iyi evlenmemek mi? Önce bunun üzerinde duralım: Evlenmenin daha iyi olduğunu bildirdiği gibi, bekar kalmanın daha iyi olduğu da bildirilmektedir.

İnsanlar, zamanlar ve haller başka başka olduğu için, haberler de, başka başka olmuştur. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam zamanında, dünyayı Hıristiyanlık kaplamıştı. Papazlar, herkese rahib olmayı, yalnız yaşamağı emrediyordu.

Allah yolunda bulunabilmek ve Allahü tealaya yaklaşabilmek, ancak ruhbanlıkla, yani evlenmemekle olur sanıyorlardı. Papazlar herkese ruhbanlığı, yalnız, bekar yaşamağı emrettiğinden, bunu önlemek için Peygamberimiz, Eshabının, bekar yaşamasını yasak etti. "İslamiyette ruhbanlık yoktur" buyurdu.

Bir hadis-i şerifte de, "Nikah yapmak, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmıyan kimse, benden değildir" buyurdu. Daha nice hadis-i şerifler, zihinlerdeki yanlış fikirleri kaldırdı. Allahü tealanın yolunda, yalnız ruhbanlıkla gidilebilir düşüncesini gönüllerden çıkardı.

Kadının hayâ perdesi kalkınca...

Bilhassa son yıllarda internetin ülkemizde yaygınlaşmasıyla hayasızlık çok hızlı bir şekilde artış göstermektedir. Toplumumuzda, edeb dışı görüntüler ve yazılar gün geçtikçe sıradan, normal bir hayat tarzı şeklinde sunulmaktadır.

Bazan daha ileri gidilerek dini günlerde yapılmaktadır bu sunum. Örnek mi istiyorsunuz, işte size “Feshane Direklerarası” şenlikleri. Mübarek ramazan ayı münasebetiyle düzenlenen, “Feshane Direklerarası” şenliklerinde kadın şarkıcıların, transparan denebilecek kıyafetlerde sahneye çıkartılması en başta ramazan ayına hakarettir, dolayısıyla dinle alay etmektir.

Bununla yapılmak istenen; orucunu tutan, hatta namazını da kılan fakat, akşam olunca da içkisini içen, haram helal demeden her türlü eğelencenin çinde olan bir toplum ortaya çıkartmak. Eğer bir toplum bu hale gelirse zaten iş bitmiş demektir. Çünkü hayasızlıkla ile iman bir arada kalamaz.

Cebrâil aleyhisselâm, aklı, hayâyı ve îmânı Âdem aleyhisselâma getirip,”Yâ Âdem! Allahü teâlâ sana selâm ediyor. Getirdiğim şu üç hediyeden birini kabûl etmeni emir buyurdu” dedi.

Çalma kapıyı, çalarlar kapını!

Bugün aileyi, dolayısıyla toplumu yıkan etkenlerin başında gayrı meşru ilişki gelmektedir. Bunu önlemenin yolu da şuurlu bir dini inançtır. İnanan, Allahtan korkan ve kuldan utanan böyle işlerden uzak durur. Bunun için fuhuşu yaymak istiyenler “utanma duygusu”nu yok ediyorlar.

Utanma, haya, sadece insana mahsus olan utanma duygusudur. Allahü teâlânın razı olmadığı çirkin şeyleri yapmaktan sakınma, başkalarının kötülemelerinden korkma, kötü iş yapınca utanma; utanmak, sıkılmak gibi manalara da gelmektedir haya.

Bir toplumun ayakta kalmasında önemli bir yeri olan haya ve haya sahibi olmak üzerinde önemle durulmuştur dinimiz. Bunu sağlamak için din, iman ve ahlâk bilgilerinin öğrenilmesi ve çocuklara, gençlere öğretilmesi gerekir.

Aksi halde hayanın ve iffetin yok olması kaçınılmaz olur. Bu da bir cemiyetin çökmesinin belli başlı sebebidir. Haya sahibi olmak, asırlar boyunca bütün Müslümanların şiârı olmuştur. Hayanın önemini Sevgili Peygamberimiz şu sözleriyle ifade buyurmuştur:

“Haya imandandır. Fuhuş cefadandır. İman Cennet’e, cefa Cehennem’e götürür.”