Giyim

Çocuğun giyimini eleştirmek

Çocukların en çok eleştiri aldıkları konulardan biri de giyimleridir. Okul öncesi çağdaki çocuklar giyinmeyi bilmez, ergenler ise abartılı giyinir. Çok göze çarpan giysiler giyebilecekleri gibi, dağınık ve salaş görünümlü giysiler de giyebilirler. Örneğin şimdilerin bol paçalı ve yerleri süpüren pantolonlarını aileler asla beğenmediği gibi, ´´Ne çirkin oluyorsun bu pantolonla, sana yakıştığını mı düşünüyorsun? Çok komik görünüyorsun. Bu giysilerinle berbat bir görünümün var" şeklindeki duygusal saldırılara çok fazla başvuruyor. Miniklerin anneleri ise, onlarla canhıraş mücadele ederek, üstlerine giydikleri giysileri değiştirmeye çalışıyor. "Böyle parka gidemeyiz. Giydiklerin birbiriyle hiç uyumlu değil, çok çirkin olmuşsun" gibi yaklaşımlar küçük çocuklara itici geldiği gibi, ayrıca ağlayıp tepki göstermelerine neden oluyor.

VÜCUDUN RENGİNİ GÖSTERECEK ŞEKİLDE GİYİNMEK

VÜCUDUN RENGİNİ GÖSTERECEK ŞEKİLDE NAYLON VEYA ÇOK İNCE BİR ŞEY GİYİP NAMAZ KILMAK VEYA DIŞARDA DOLAŞMAK CAİZ MİDİR?

Vücudun siyah veya beyazlığını gösterecek şekilde naylon veya ince bir kumaşı giyip dışarda gezmek haramdır. Ahlakın bozulmasına vesile olduğu gibi, fitne ve fesada da vesiledir. Namus ve şeref mefhumuna sahip kimse, erkek olsun kadın olsun böyle bir elbise ile gezemez.

Ancak insanlıktan istifa edip hayvan gibi yaşamak arzusunda olan kimse böyle bir kıyafeti tercih edebilir.

Bir gün Ebu Bekir'in kızı (ra) Esma', üzerinde ince bir elbise olduğu halde Peygamber (sav)'in yanına girdi. Bunun üzerine Peygamber(sav) ondan yüz çevirdi, sonra buyurdu ki: "Ey Esma; kadın adet görecek yaşa gelirse (yüz ve ellerine işaret ederek) şundan ve bundan başka bir şeyin görünmesi caiz değildir”.

Aynı zamanda böyle bir elbise ile namaz kılmak caiz değildir. Mesela kadının saç rengini gösteren ince tülbent ile başını örtüp namaz kılması sahih değildir.

RESULULLAH (A.S.)'IN GİYİM - KUSAM BİÇİMİ

Sonraları Hz. Ali'ye giydirdigi "es-Sehâb= Bulut" adında bir sarığı vardı. Sarığın altından takke (kalensuve) giyerdi. Takkeyi sarıksız, sarığı da takkesiz giydiği olurdu. Sarık giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı. Nitekim Müslim "Sahih"inde ‚Amr b. Hurays'ten şunu nakleder: "Allah Resûlünü minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı." Yine Müslim'in Câbir b. Abdillah'tan bir rivayeti de söyledir: "Allah Resulü Mekke'ye, başında siyah bir sarık varken girdi."

Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü'abe) zikredilmemesi, Allah ve Resulü'nün onu her zaman omuzları arasında sarkıtmadığını gösterir

"Mekke'ye girdiğinde üzerinde harp levazımatı (ühbetü'1- kitâl) ve başında migferi vardı." rivayetleri de vardır ki, bu da her yerde, oraya münasip şeyler giydiğini gösterir.

Üstadımız Ebu'l-Abbas b. Teymiyye (k.r.) sarığın sarkan ucu için çok ilginç bir şey anlatırdı:

"Allah Resulü bunu, Medine'de rüyasında Rabbü'1-Izzet'i gördüğü gecenin sabahında uygulamıştı. Rüyası şöyle idi:

MODA

Modayı ikiye ayırarak anlatmamız ve bu konudaki hükmümüzü ondan sonra vermemiz gerekir.Giyinme, kuşanma ve süslenme biçimlerinin zamana ve bölgelere göre gösterdiği değişiklikleri moda diye değerlendirirsek bunun; tabii sınırlar içerisinde kalıp, israfa kaçılmayanı ve Kur'ân ve Sünnetin çizdiği helâllık sınırını aşmayanı, helâl olan türüdür. Ne var ki, Islâm'da buna moda değil de "örf' adı verilir ve her bölgenin cografi ve ekonomik şartlarına göre elbise biçimi, süslenme yöntemleri, değişik örfleri olur. Folklor dedikleri şey de bu cümleden sayılır ve bütün bunlar tabiî hayat akışı içerisinde zaman zaman değişebilir. Tekrar edersek modanın bu türlüsü ya da örf, Islâmî çerçeve içerisinde kaldığı sürece, değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. Bu normaldır ve doğaldır. Insanın yaratılışı yeknesaklıktan yorulur, tekdüze hayat verimi azaltır, görevlerini yapma konusunda insana bıkkınlık ve yorgunluk verir. Zaten bütün insanların ihtiyaç, arzu ve zevkleri değişiktir. Hepsinin aynı kalıba girmesini istemek, hepsine aynı büyüklükte ayakkabı giydirmek gibi olur.

KADININ EV İÇİ KIYAFETİ

Kadın, yabancı erkeklerin görecegi yerlerde; avret olan tüm bölgelerini örten, vücut hatlarını belli etmeyen, süslü, kokulu ve çekici olmayan elbise giymelidir. Yabancıların bulunmadığı evde kadının geniş ve her tarafını örten elbise giyme zorunluluğu yoktur. Başı, kolu, bacağı açık dolaşabilir. Hele kocası istiyorsa, çarşıda pazarda görülecek en etkileyici açıklık, makyaj ve elbise ile bulunabilir. Gözleri ve ilgiyi sokaktan evine çekmek ve böylece haramdan korunmak isteyen bazıları için bunun bir ibadet olduğu da söylenebilir. Rasûlüllah Efendimizin:"Sizden birinize bir kadın câzip gelecek olursa derhal evine ve kendi hanımına gitsin; aynı şey onda da mevcuttur" buyurmalarında buna işaret vardır sanıyorum. Özellikle günümüzdeki Müslüman kadının, başka erkekler için süslenip, sokaklara çıkan, başkalarının kadınlarından daha çok süsü ve câzibeyi kendi kocası için becermesi gerekir. Bu elbette gözü harama takılıp kalma ve dışardakileri "elin tavuğu kaz..." fehvasınca ideal görme eksikliği ve problemi olan erkekler için böyledir.

KADIN ELBİSESİNİN BELİRLENEBİLEN ÖZELLİKLERİ

1- Bütün bedeni örten bir elbise olması,

2- Ince ve şeffaf olmaması: Zira böyle olan bir elbise, görmeye mani değildir. Yada daha doğru bir ifadeyle "göstermesinler" nehyinin icabına uygun değildir. Çünkü altını gösterir. Hz. Resulullah, ince elbise ile yanına giren Esma'dan yüzünü çevirmiştir. (Ebû Davûd. ) Hz. Aişe, yanına ince bir başörtü ile giren Hafsa binti Abdurrahman'ın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (Ibn Sa'd, Tabakât, VNI/7l -72. )

Erkek Elbisesi İçin Söylenebilecekler

Kadın giyimini en azından ana hatlarıyla belirten nasların bulunmasına karşılık, erkeğin elbise şeklinden bahseden pek o kadar nas mevcut değildir. Kur'an-ı Kerim bu mesele üzeride durmaz. Sünnet'te de bir kaç ana esasa temas edilmekle, mesele gayrımüslimlere benzememe şartıyla örfe bırakılmıştır. Mamafih, fukaha mevcut naslardan hareketle, yine de bazı genel hükümler çıkarmışlardır. Buna göre elbisenin:

1- Avreti örtecek ve insanı sıcak ve soğuğa karşı koruyacak kadarı farzdır. Tıpkı yeme ve içmenin ihtiyaç miktarının farz olduğu gibi.

2- Zarûret miktarını aşarak, zineti temin edecek ölçüde izâr, ridâ, sarık ve gömlek giyerek takımı tamamlamak müstehaptır. Zira Allah, nimetinin eserini kulu üzerinde görmekten hoşlanır. (Fetâvâ-yi Ankaravî, I/167.)

3- Bayramlarda, cum'alarda muhtaçları rahatsız eder görünümler olmaması kaydıyla, güzel ve kaliteli elbiseler giymek mübahtır.