Çocuğa sevgiyi davranışlarla göstermek

Bir koca düşünelim, karısına sürekli "Canım, hayatım, her şeyim" sözcüklerini kullanıyor ancak bu sözcükleri davranışlarıyla pekiştirmiyor. Akşamları sürekli eve geç geliyor, esinini hiçbir sorunuyla ilgilenmiyor, ona zaman ayırmıyor. Bu durumda kadının, kocası tarafından sevildiği hissi ne derece güçlü olabilir ki? Çocuklar için de aynı tablo söz konusu. Çocuğunuza sadece sevgi diliyle yaklaşmak değil, ağlayıp üzüldüğünde yal da mutlu olduğunda sadece ona sarılmak değil, aynı zamanda ona ifade ettiğiniz bu sevginizi davranışlarınızla da pekiştirmeniz gerekiyor. Biliyorum, içinizden "Anne olmak ne kadar da zormuş" diyorsunuz ama inanın bana, bu çok içgüdüsel davranışlarla anne olmayı hem daha çabuk hem daha kolay öğrene çek, hem de anne olmanın keyfine varacaksınız, çünkü anne olmak gerçekten de süper keyif verici bir uğraşı.

Her anne yeni doğacak bebeğine ilişkin hayaller kurar: "Onu hep kucaklayacağım, onu çok seveceğim, onu öpüp koklayacağım" sözleri bebek doğduktan ve büyümeye başladıktan sonra "Anne olmak çok zormuş, benim sözümü hiç dinlemiyor, onunla başa çıkamıyorum" şikâyetlerine dönüşür.

Anne olmayı ve anne olmanın sorumluluklarını ne gözünüzde çok büyütün, ne de çok hafife alın. Her ikisi de sizi yanılgılara ve hatalara götürür. "Çocuk bu, kendiliğinden büyüyor işte" demek kadar, "Eyvah, bu çocukla nasıl başa çıkacağım?" demek de sizin hata yapmanıza neden olur. Hayatın her alanında olduğu gibi, annelik alanınızda da dengeleri kurabildiğiniz zaman, inanın bana, bu süreç size hiç de zor ya da zorlayıcı gelmeyecektir, tam aksine oldukça keyifli ve kendinizi geliştirici bir uğraşı olmaya başlayacaktır.

Aile terapisine katılan bir anne bana şunu sormuştu:

- Çocuğumu çok seviyorum. Peki ona olan bu sevgimi davranışlarımla nasıl göstereceğim? Ben gösterdiğime inanıyorum ama görünen o ki, pek de göster emiyorum.

Çocuğunuza olması gereken sevgi dolu davranışlarınızı reçeteleştirecek olursak, bunların çok da zor ve yapılması imkânsız davranışlar olmadığını göreceksiniz, üstelik çok da kolay yaklaşımlar bunlar:

• Çocuğunuzu sabah okula göndermeden önce ona, sevdiği yiyeceklerden oluşan güzel bir kahvaltı hazırlayın. Bu kahvaltıyı bitirip bitirmemesi çok önemli değil. Önemli olan, sizin ona özen gösterdiğinizi hissetmesidir. Sakın ola, "Sana kahvaltı hazırladım ama yemeden gidiyorsun" demeyin!"
• Çalışan bir anneyseniz, çocuğunuzun okuldan dönüş saatinde mutlaka arayın, gününün nasıl geçtiğini içten bir ifadeyle sorun. Bu telefon görüşmesi sadece bir ders ve okul kontrolü amacında asla olmasın. Böyle bir amaca saplanıp kaldıysanız her şeyden önce bu beklentinizi torpilleyin ve en aza indirin; bunu çocuğunuza hissettirmemeye özen gösterin. Ara sıra işten izin alıp, çocuğunuzu evde karşılayın.
• Çalışmıyorsanız, çocuğunuzun okul dönüşünü hoş bir atmosfere dönüştürün. Onu kucaklayın, sevdiği yiyecekleri hazırlayın; iştahsız bir çocuğunuz varsa, mutlaka sevdiği bir ya da birkaç yiyecek vardır, onları çocuğunuza sunun. Komşu gezmelerini ve çarşı-pazarı işleri çocuğunuzun eve dönüş saatine göre ayarlayın ve onu karşılamanın sizin için bir zevk olduğunu ona hissettirecek davranışlarda bulunun.
• Hafta içinde, okul zamanı dersleri bittikten sonra çocuğunuzla (oyun çağındaysa) mutlaka oyun oynayın.! Ergenlik dönemindeyse mutlaka sohbet edin; bu sohbet hayatın içinden herhangi bir konu olabilir ama sizin değil de onun ilgisini çeken bir konuda olmasında fayda var.
• Ona sürprizler hazırlayın. Sevdiği bir demet çiçeği odasına koymak ya da dinlemekten hoşlandığı bir müzik grubunun CD´sini almak gibi. Siz hiç hoşlanmasanız ve hatta nefret ediyor olsanız bile.
• Onun sorun olarak kafasına taktığı konuları onunla paylaşın. Bu konular size çok saçma ve gülünç gelse bile, biraz olsun önemsemeye çalışın, empati kurun, onu anlamaya ve algılamaya özen gösterin. Onu anladığınızı ona mutlaka hissettirin, hem sözlerinizle hem de ona dokunarak (sarılmak, elini tutmak vb.) onunla; empati kurduğunuzu pekiştirin.
• Hafta sonlarında onunla birlikte özel paylaşacağıma zamanlar oluşturun. Çocuğunuz kreş ya da ilkokul çağındaysa, bu özel zamanlar müthiş hoşuna gidecektir. Çocuğunuz ergenlik döneminde ise, hafta sonunu arkadaşlarıyla geçirmeyi tercih edecektir. Bu duruma alınmayın ve sinirlenmeyin. Unutmayın, onun sosyal olmaya ihtiyacı var ve bunu kendi yaşıtlarıyla deneyimleyecek. Bu isteğine saygı duyun, hoşgörülü olun ama ondan size zaman ayırmasını istediğinizi söyleyin. İnanın çok hoşuna gidecektir.
• Odasının duvarları yazılarla doluysa, bir yazı da siz yazın. İçinizden ne geliyorsa! Sadece ´´Seni çok seviyorum" deyip, altına "Annen" ya da "Baban" diye imza atmanız bile yeterli olacaktır.
• Ergenlik dönemindeyse mutlaka ve mutlaka cinsel gelişimiyle ilgili bilgiler verin. Utanmayı bırakın, yeni doğduğunda altını değiştirdiğiniz bebeğinizden şimdi genç oldu diye utanmanızdan daha anlamsız bir durum olamaz. Çocuğunuzun cinsiyetine göre, eşinizle bu görevi paylaşın ve onun kılavuzu, rehberi olun.
• Çocuğunuzu yargılamayın. Unutmayın ki, anne-babaların en büyük hatası, çocuklarına olan önyargıları. Bu önyargılarınızı belirleyin ve onları yok edin.
• Onunla birlikte sinemalara, konserlere, tiyatrolara gidin, aktivitelere katılın. Onun düşüncelerini alın ve onun sizden ayrı bir birey olduğunu ona hissettirin.
• Akşamları yatmadan önce ona mutlaka sarılın ve onu ne çok sevdiğinizi söyleyin.
Bırakın, odası dağınık kalsın!

Anne olmayı öğrenebileceğimiz bir okul yok. Anne olmayı içgüdülerimizden, anne olmayı kendi annemizden ve en önemlisi de anne olmayı çocuğumuzdan öğreniyoruz. Çocuklarımız bize anne olmayı öğreten en iyi öğretmenler. Bu yüzden çocuklarımızı can kulağıyla dinleyelim.

Anne olmak zor zenaat

Kim demiş, kolay diye? Evet, keyif verici ama aynı zamanda da zor. Özellikle de ilk çocukta anneler nasıl davranacaklarını bilemez ve hep deneme-yanılma yoluyla çocuklarını keşfetmeye çalışır. Bu, dünyanın her yerinde böyle olmuştur. Üstelik annelere babalar çocuk yetiştirme konusunda fazla yardımcı olmazlar. "Doğuran sorumluluğu alır" felsefesi erkeklerin zihnine yer etmiştir. Aslında işin ilginç tarafı, bu felsefeyi anneler de bir o kadar benimsemiştir. Annelere kendi annelerinin öğrettiği sorumluluk, toplumun annelere yüklediği sorumluluk, babaların annelere verdiği sorumluluk ve annelerin çocuklarının bakımını ve yetiştirilmesini tekellerine ister istemez almaları, babaların annelerle empati kurmalarını engellemiş durumdadır.

Oysa bu değişmeli, babalar da çocuklarının duygusal yaşamlarında sorumluluk almalı. Belki de bunu istiyorlar ama hem fırsat verilmiyor hem de ne yapacaklarını bilmiyorlar.


Konular