Yeterince İyi Bir Aile Olmanın Yolları

"Bütün suç ailemde - annem hep ailenin dışında bir insan gibi davranırdı."

"Onun kabuğunun dışına çıkamamasına hiç şaşmıyorum - zaten onun aile ortamına dışarıdan birinin girmesi kesinlikle mümkün değildir."

"Herkesin birbiriyle yarıştığı bir aile ortamında, zavallı kızın başarı duygusu tatmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki?"

"O ailede herkes kendisini başkalarından üstün görüyor - çocuklarına çok acıyorum. Zavallılar sanki kafeste büyüyor. Ne dışarıda oynamalarına, ne de alışverişe gitmelerine izin veriliyor. Yüzmeye bile ailece gidiyorlar."

Bunlar profesyonel psikologların değil, sokakta yürürken ya da trende seyahat ederken kulak misafiri olduğum bazı insanların konuşmaları. Aslında, yetenekli bir kulak misafiri bu tür gözlemlerle bir haftada bir kitap yazacak kadar malzeme toplayabilir!

Çocukların iç ve dış özgüven kazanmalarında aile yaşamının çok olumsuz etkileri olabileceğinin kabul edilmesine karşın, acaba "olumlu" etkisi olan niteliklerden herkesin haberi var mı?

Hepimizin kafasında bir "mutlu aile" kavramı vardır. Bu da, kendi deneyimlerimiz ve medyada gördüklerimizin bir karışımıdır ve oldukça belirsiz bir kavramdır. Ancak, ben her şeyin giderek güçleştiği bir dünyada yaşam savaşı verirken, kafamızdaki "ideal" aile kavramının ne olduğunu kesin olarak belirlememiz gerektiğine inanıyorum. Bunun net olarak belirlenmesi, amaçlarımıza ulaşmamız konusunda bir standart oluşturacaktır. Bu da çok önemli bir konudur; çünkü insan kendi ailesinin zayıf olduğu konuları saptarken pek çok şeyi gözardı edebilir. Bir zamanlar bir arkadaşım "aile"yi şöyle tanımlamıştı: "insanın görmesini engelleyen bağlar." Belki biraz alaycı bir tanım, ama konu kendi ailemiz olunca, ona hiçbir şekilde toz kondurmak istemediğimizi vurguluyor. Kusursuz anababalar olma konusunda istekli olmamız ve ideallerimizi ger-çekleştiremeyince kapıldığımız suçluluk duygusu ve hemen savunmaya geçmemiz, bazı konuları objektif olarak görmemizi engeller.

Dışarıdan birinin de sorunları saptaması çok kolay olmayabilir. Ünlü aile terapisti Virginia Satir şöyle der:

"Aile yaşamı bir buzdağına benzer. Dışarıdan bakanlar olan bitenin sadece onda birinin farkındadır. Bu onda birlik bölüm de sadece görüp duyduklarıdır."

Ve elbette, çocukların özgüven kazanmasında asıl önemli olan buz dağının görünmeyen kısmıdır. Çocuklarına en fazla zarar veren aileler, yüzeyde hem mutlu, hem de hatasız görünmeyi başaran ailelerdir. Çocuklarının benlik saygısının ve sosyal becerilerinin gelişmesine engel olan da, bu dışarıdan görülmeyen özelliktir. Sizlerin de zaman zaman gözlediğinizi zannettiğim bazı örnekler vermek isterim:

"Bütün çocuklarımızı sever ve onlara eşit muamele yaparız." deyip, çocuklardan birine ailenin "günah keçisi" (başı hep derde giren, hep hasta olan, başına her türlü kaza gelen odur) gibi davranmak.

Çok liberal ve cinsiyet ayırımı gözetmeyen bir aile olduğunu iddia edip, erkek çocuk, arkadaşını dövüp geldiğinde, "Benim aslan oğlum dayak yemez hiç" demek ya da kız çocuğu "uslu" olduğu için ödüllendirmek.

"Çocuklarımız mutlu olduğu sürece, ne kimle evlendiklerinin ne de seçtikleri mesleğin hiçbir önemi yok" deyip, ailenin diğer bireyleri hakkında konuşurken, ailenin her kuşakta bir doktor çıkarması veya bir başkasının babasının işini sürdürmesiyle övünmek. Ayrıca, buzdağının görünmeyen kısmının çocuk eve "kötü arkadaş" getirdiğinde ortaya çıkması da çok rastlanan bir durumdur.

Demek ki, ailenizi mutlu, çocuklarını teşvik eden, iyi niyetli bir aile olarak "hissetmeniz" yeterli değil. Eğer bir aile olarak çocuklarımıza özgüven kazandırmak istiyorsak, kendimizi daha objektif bir şekilde değerlendirmemiz gerekir. Bir an için ailenizden duygusal anlamda kopup, dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın ve aşağıdaki soruları kendinize sorun. Düşüncelerinizi aile bireylerinizden biri, ya da ailenizi çok yakından tanıyan biriyle paylaşabilseniz daha yararlı olur. Bu bölümü, eğer varsa, eşinizle beraber okuyup, bölümün sonundaki alıştırmayı da birlikte uygulayabilirsiniz.


Konular