Hasan Akçay

Annem Evden Gidince

Geniş aile küçülüp “çekirdek” oluverdi. O çekirdek düştüğü toprakta bir daha yeşermedi. Ne yitip kayboldu, ne de bir daha eski haline dönebildi. Geniş avluların yerini insanın bedeninden çok, ruhunu sıkan balkonlar aldı. Çocuklar oyunlarını uzak köy yerlerinde unuttu. Çiçek, ağaç, kuş türleri artık lügatlerden öğrenilir oldu.

Huzurun yirmi dört saat nabzının vurduğu günler çok uzaklarda kaldı. Gül ve karanfil kokulu bahçeleri dikenler ve ısırganlar doldurdu. Güneş sıcak aydınlığını yıldızların ötesine taşıdı. Gidiş ve dönüş izlerinin patikalardaki derinliği yıllar içinde kayboldu. Ayrık otlarının kapattığı yollar geçit vermiyor yolcularına. Gönülden gönüle kurulan köprüler berhava olduğu gibi, bir selam için kalkan eller de iki yanda taş kesildi.

Toprağa bastıkça ayaklar ve bir de gökyüzüne uzandıkça bakışlar, en derinden hissederek soluklardı hayatı. Tarla kuşlarının yorgun yüzlere armağan ötüşleri, alınlardan silip alırdı toprağa düşenlerden arta kalan terleri. Eşikte bekleyenler, beklenene bir karanfil kokusuyla uçardı da kapılardan, pencerelerden yıldızlar dolardı. Rüyalarında bile huzurun kalbine dokunurdu sabaha kadar rüzgârın saçlarını okşadığı kiremitler altında mütebbessim yüzleriyle uykuya dalanlar. Dolunay yüzlü çocuklara en güzel ninniyi, açık kalan bir pencerenin kanadındaki paslı menteşe ya da gecenin karanlığında sevdalı bir salınışla gecenin hüznüne eğilen ağaçlar söylerdi.