İnsanlardaki Sevgi Duygusu

Biz sevgiden sudûr ettik
Sevgi üzerine yaratıldık
Sevgiye doğru yöneldik
Sevgiye verdik gönlümüzü


Sevgi, Yüce Yaratıcı'nın rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Allahü Teâlâ, kâinatı sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu en büyük güç ve kudret olarak vermiştir. Yavrusunu korumak için çok daha güçlü düşmanlarına saldırarak kendini feda eden anaların ve çevresini parçalayan en vahşi hayvanların bile yavrularına olan olağanüstü yakınlıkları, hep sevgi sırrının yansımalarıdır.



İnsanlar kimleri sevmeli ve kimleri de sevmemelidir? Cenâbı Allah; kullarına bir güç ve kudret olarak verdiği sevgi duygusunu, rıza ve isteği doğrultusunda yönlendirilmesini istemektedir. İnsanlar, vahyin ışığında yaratılanları severek basamak basamak yükselmeli, sonunda İlâhî Aşk'a kavuşabileceğinin umut ve mutluluğunu yaşamalıdır.



Sevgi, insanın bir şeye ve kimseye karşı beslediği eşsiz bir duygudur. Her zorluğa katlanılarak ulaşılan sevgi, sonsuz mutlulukların yaşanma nedeni olur. Sevgi hissi olmadan hiçbir fedakarlık yapılamaz, bir şey elde etmek için hiçbir gayret sarf edilemez. Sevgi ile yüklü olan insan; cazip kılınan geçici Dünya nimetlerine boş ve aldatıcı bir sevgi duyabilir. Yaratılan varlıklar; İlâhî Güzel'den belirdiği için güzeldir, bundan dolayı sevilebilir. Bunun için onlara karşı duyulan sevgi basamağında kalanların, Dünyadaki sınavı kaybedecekleri kaçınılmaz olacaktır.



Cenâbı Allah'ın kulundan istediği; ilâhî bir güç olarak verdiği sevginin, vahyin doğrultusunda oluşmasıdır. Bunun için insanlar, İlâhî Kitap'larla uyarılmışlardır. Kullar, Kur'ân'ın kılavuzluğu olmadan neyin sevgiye layık olduğunu bilemezler. Bakara 216’ta : "Bir şeyi sevebilirsiniz o şey sizin için kötüdür; bir şeyden tiksinirsiniz o şey sizin için hayırlıdır. Allah bilir, siz bilemezsiniz." buyurulur.



İnsanlardaki sevgi duygusu, Allah'a giden yolda basamak basamak çıkılarak yaşanmalı, yalnız insanlara değil bütün varlıklara gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak insanlar, hayvanlar, bitkiler, bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Peygamber Efendimize gönlümüzde hissettiğimiz sevgi, kulun kemale erişinin göstergesidir. Gerçek sevgi ise, Allâh'u Teâlâ’ya duyulandır.



Kur'ân; Cenabı Allah ile kul arasındaki ilişkilerin temelini hep sevginin oluşturduğunu belirtmektedir. "...Allah, sevdiği ve Kendisini seven..." ayeti ile de Allahü Teâlâ ile kul arasındaki sevgi ilişkisi vurgulanmaktadır. O halde Cenâbı Hakk'a yakınlaşmanın esasında, korku ve menfaatin dışında ancak gerçek bir sevgi vardır.



İnsanın insanı sevmesi, gönlündeki sevgi penceresinin açık olduğunun ve imanda yücelebileceğinin işaretidir. "Allah, sevdiği ve Kendisini seven" ayeti; Yüce Yaratıcı ile kul arasındaki ilişkilerin esasını sevginin oluşturduğunu belirlemektedir. İlâhî Aşk'ı hissetmenin temelinde, ana-babaya sevgi ve hizmet yatar. Onlara gösterilen şefkat, Allah'a gösterilmiş gibidir. İmanda kemale erişin üst noktası da, Peygamber Efendimize duyulan sevgidir.



Hazırlık devresi sevgileriyle olgunlaşan kul, ayrıldığı bütününe karşı sonsuz hasret ve özleyiş içine girer. Nefs arınıp İlâhî Sıfat'larla yüceldikçe, ruhun sonsuz yüzdeki iletişimlerini perde perde sezmeye başlar. Muhtelif devreleri olan bu şiddetli seziş ve duyuş iki kutupta toplanır. Bir kutbunu İlâhî Sevgi ve Güzellik'in Kaynağı Cenâbı Hakk, diğer kutbunu ise imanda kemal mertebesine gelerek gönlünde, Allah bir nur olarak belirmiş kul teşkil eder. Sevgide ilk hareket, mutlaka İlâhî Aşk'ın kaynağı Yüce Yaratıcı'dan gelir. Sonunda sevgi akımı tamamlanarak Hakiki Aşk'a ulaşılır. Allahü Teâlâ'ya kavuşan kul, çokluk aleminden tekliğe erişmiş, Varedenle varolan birleşmiştir.



İnsanlar ve yaratılanlar sevilmeden Allah sevgisine erişilemez. Her bir yaratılanın, Mutlak Varlık'tan kaynaklanan bir yaratılış sebebi vardır. Oluş sırları ile donanmış bu yaratılışın en üstüne de insan oturmuştur. Cenâbı Allah; dilediği Yüce Özellikler'ini insana yansıtmış, bir bakımdan kul Yaratıcı'nın aynası olmuştur.



İnsan, öncelikle basit temâyülünün eseri olarak, maddedeki güzelliğe yönelir; tekamül ettikçe, güzellikleri Allah’ın yarattığını fikren ve hissen anlamaya başlar ve maddeden manaya geçer. Artık o şahıs için maddi değil, manevi sevgili önem kazanır. Nitekim: “Leyla Leyla der iken Menun dili; Dile Mevlâ geldi, gitti müşkili” demeye başlar. Artık maddi sevgilinin gözle göremediği varlığına yönelmiştir.



İnsanlar birbirine ancak sevgi ile yaklaşmalıdır. Sevgi, parçadan (insandan) bütüne (Allahü Teâlâ'ya) giden yolun kılavuzudur. Sevgi, yalnız insanlara değil, Cenâbı Allah'ın görüntüleri olan bütün yaratılmışlara da gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Bu gerçek, büyük tasavvuf şairi Yûnus Emre'nin sözleriyle en güzel ifadesini bulmuştur: "Yaratandan ötürü, yaratılanları severim."



Mutlak Varlık'a duyulan sevginin ve güvenin esas olduğu, yaratılanlara beslenen duyguların ancak basamak teşkil ettiğinin bilincine erişilir. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmuştur: " Ben mekanlara evrenlere sığmam, ancak mü'min kulumun kalbine sığarım. " Kulun kalbinde kor ateş gibi yanan Allah sevgisinin gücü nisbetinde nefs perdeleri de erimeye başlar, küçülerek de kaybolur. Hz. Peygamber'imizin; "Ölmeden evvel ölün." sözünün sırrına erişilir. Cenâbı Hakk'ın ilminden vermesi ile ilâhî görüş ve farkediş gücüne kavuşan kul, Dünya planındaki makamların en yücesine yükselmiştir. "Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir Cennetime."



Cenâb-ı Allah; kullarından sevgi duygusunu, İlâhî Yasalar'a uygun olarak yönlendirmelerini istemektedir. İnsan sevgisi, eş sevgisi, bilhassa ana-baba sevgisi olgunlaşmada mutlaka gereklidir ve basamak basamak yaşanmalıdır. Son Peygamber Sevgisi de, kemale erişin en büyük işaretidir. " Ey Muhammed, de ki: Eğer Allah'I seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."



Hazırlık devresi sevgilerini yaşayan kul; takva yaşamı neticesinde ve bütün fiillerini samimi, içtenlikle sevgi üzere yapmışsa kemale erer. Cenâbı Allah'ın dilemesiyle de İlâhî Aşk'a ulaşır. Bu eriş, insanın Dünya da ulaşabileceği makamların en yücesidir.


3/92: Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız.

2/177: ...Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, ... akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara malını seve seve verir...



Cenâbı Allah'ın lütuf ve ihsanına ulaşmanın şartlarından en önemlisi; insanın sahip olduğu ve en çok sevdiği mal, para, mevki, ilim gibi maddî ve manevî değerleri ihtiyaç sahiplerine seve seve verebilmesidir. Bu da nefsinin fedakârlığını icap ettirir. Nefis, ancak böylelikle arınıp yücelebilir ki, o zaman Allah katında zafer ve esenliğe erişilebilir.



İnfak ibadeti, ancak insan sevgisinin bir neticesidir. Verme ve ihsan'da bulunmalar, yani kendi nimetlerini başkalarıyla paylaşma, insanlar arasında sevgi kıvılcımlarını oluşturur. Veren ile alan arasındaki bu alış veriş, bir sevginin doğmasının öncüleridir, insanları kaynaştırır ve birleştirir. Böylece birbirini seven, sayan sağlıklı bir toplum meydana gelir. Arabistan'da ki, İslâm Devletinin ilk zamanlarında ve Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş devirlerinde böyle bir toplum meydana gelmişti.



İnfak ibadetinde maddî vermeler yanında, manevî paylaşmalar da çok önem taşır. Dertlilerin, gariplerin, mutsuzların manevi desteğe olan ihtiyaçları çok büyüktür; onlarla yapılacak gönül alma sohbetleri huzur verici olur. Hasta ziyaretleri de çok önemlidir, hastalar teselli edilerek gönülleri alınmalıdır. İnsanların nişan, nikâh gibi mutlu günlerinde; onlarla bu önemli günlerini paylaşma, sevgiyi arttırır. Keza cenaze törenlerine iştirak ve baş sağlığı ziyaretleri de manevi bağları kuvvetlendirir. Doğruları belirterek yapılan etkili güzel söz ve konuşmalar, insanlar arasında sevgi ve birliği oluşturur. İhtiyaç sahiplerine maddi bir yardım yapma imkanı yoksa, güler yüz ve güzel sözlerle onlar mutlaka teselli edilmelidir.


Konular