Çocuklarımız ailesini değil kendilerini düşünüyor!

Millet olarak geçmişte birçok badireler atlattık. Atlatılan bütün bu badireler ailede, toplumumuzun sosyal yapısında önemli bir sarsıntı, çöküş meydana getirmedi. Başka bir ifade ile bütün bu badireleri sosyal yapımızdaki sağlamlık sayesinde atlatabildik.

Tarihte, çok defa yok olma noktasındayken, milletimizdeki birlik beraberlik, tasada kederde tek vücud haline gelme refleksi, yok olmaktan kurtardı bizi. Çünkü, böyle bir durumda zengini, fakiri maddi manevi neleri varsa canı gönülden ortaya koyardı. Düşüncede yaşayışta uçurumlar yoktu.

Zengin zenginliğini, fakir fakirliğini bilirdi. Zengin, fakiri devamlı kollar, sıkıntıya düşünce imdadına yetişirdi. Fakir de haline şükreder; bundan dolayı ne Cenab-ı Hakka isyan eder, ne de onlar gibi yaşayamadığı için zenginlere düşman olurdu. Komşusunu bir gün göremeyen ertesi gün kapısını çalar, “ Komşu görünmüyorsun, nerelerdesin, başına bir iş mi geldi?” diye sorardı.

Şimdi, alt kattaki komşusu vefat ediyor, bir hafta sonra kokusu etrafa yayılınca, belediyeye telefon edip, “Alt kattan gelen kokudan rahatsız oluyorum, bir bakın!” diyor. Eskiden, eldeki nimetler ne kadar çok paylaşılırsa nimetlerin o kadar artacağına inanılırdı. Bunun için de nimetler paylaşılırdı.

Zenginler halkın arasına çıktığı zaman mütevazi giyinirlerdi. Çocuklarını da böyle giyindirirlerdi. Çocuklar sokağa çıkarken, fakirlerin, orta hallilerin alıp yiyemeyeceği yiyecekler ellerine verilmezdi. Şimdi ilkokul çocuğunun bile elinde son model cep telefonu, en meşhur markadan elbise...

Çocuğun buna ihtiyacı var mı yok mu? Orta halli ailelerin çocukları üzülür mü üzülmez mi, düşünen yok! Çocukların konuşmaları bile farklı artık: “Bizim pederin gelişmelere ayak uydurduğu yok, iki senedir aynı model araba ile dolaşıyoruz, sıkıcı olmaya başladı?” diyorlar. Hele hele eskiden mal varlığa ile övünmek büyük ayıptı, terbiyesizlik kabul edilirdi. Şimdi ise tam tersi. Erkekler araba markalarını, tatillerini hangi sahillerde geçirdiklerini konuşuyorlar. Kadınlar bir araya geldiklerine sanki defileye gelmişcesine birbirleri ile yarış halindeler. Eğer elbisesi bilmem ne marka değilse, bütün gözler alaycı, aşağılayıcı bir ifade ile üzerinde oluyor. O da artık bir daha o semte uğramıyor.

Neticede zenginler zenginlerle, fakirler fakirlerle görüşmek zorunda kalıyor. Sosyal dayanışma kaynaşma böylece yok oluyor. Sosyal dengeler tamamen değişti. Acayip bir toplum olduk. Bir şey alırken ihtiyaç mı değil mi ona bakılmıyor. Zengin zenginliğini gösterme, orta hallisi ayıp olmasın, bizi fakir zannetmesinler, düşüncesinde. Bunun birçok örneklerini yaşıyoruz günümüzde:

Bir arkadaşın çocuğu liseyi bitirince işe girmişti. Lisede okuyan mahalle arkadaşları da staj için oraya geliyorlardı. Aileleri zengin olmamalarına rağmen gelenlerin hepsinin cep telefonu vardı. İhtiyaç olmadığı halde, aşağılık kompleksine düşmemesi için o da oğluna Cep telefonu almak zorunda kaldı. Yine bir arkadaş kiralık ev arıyordu. Bana da,”Aklında olsun kiralık ev olursa bana bildir”, dedi. Birkaç gün sonra, 80 m2’lik kiralık bir ev olduğunu öğrendim.

Yeni evli iki genç olduklarından onlara uygun olacağını düşünerek kendisine haber verdim. “Ben, 120m2’lik yerde oturuyorum, eşyalarım oraya sığmaz” dedi. Biliyorum, maddi durumu da pek iyi değil. Yeni evlendiği için bir sürü borcu var. Anladım ki, kendine göre değil, eşyalarına göre ev arıyor. Kılık kıyafetimiz de bir curcuna...

Geçenlerde büyük bir çeyiz fuarına gittim. Yüzlerce kimse girip çıkıyordu. Gelenlerin çoğu kadındı. Hanımlar dolaşırken, çıkışa yakın bir yerde oturup bekledim. Gördüm ki, kapalısı da açığı da ne yapacağını şaşırmış bir halde. Ölçüsüzlük hat safhada. Açığına bakıyorsun, neresini açacağını şaşırmış; kimisinin bir omuzu açık diğeri kapalı, kimisi göbeğini açmış kimisi sırtını. Kapalısına bakıyorsunuz; kadın çarşaf giymiş, yüzü bile zor görünüyor fakat neredeyse on parmağından on yüzük, kolundaki bileziklerin şangırtısı on metreden işitiliyor.

Yine başını kapatmış, gerdanı açık, altın kolyesi parlıyor. Başı kapalı, kolları açık, daracık kot pantolonu ile her şeyi ortada. Herkes bir âlem...

Kimsenin açılmasına kapanmasına karışma hakkımız yok fakat, açık olmanın da, kapalı olmanın da bir ölçüsü olması gerekmez mi? Baş döndürücü gelişmeler oluyor ülkemizde... Bu hızlı değişimden dini yaşayış şekli de nasibini alıyor. İmam hatipli kız öğrenciler bile dans gösterileri sunabiliyor artık... Bedelli askerlikten dönen bir arkadaş anlattı: Bulunduğumuz kışlada,cami vardı.

Camide, koğuşlarda çok rahat namazımızı kıldık. Kimse mani olmadı. Din görevlisi ( imam) olan bir arkadaşın hali dikkatimi çekti. Bir hafta geçmesine rağmen namaz kıldığına şahit olmadım. Belki bilmiyordur diye kendisine, caminin olduğunu ayrıca, koğuşta da namaz kılabileceğini söyledim. Cevabı enteresandı: “Kardeşim ben izinliyim, görevimin başına dönünce kılarım...” Herkes bir alem, demekle haksız mıyım, ne dersiniz?


Konular