Çocuğa sevgiyle dokunmak

Babamın bana sarıldığını hiç hatırlamıyorum. Bizim evde kimse kimseye dokunmazdı. Annem bizi babamdan gizli gizli sever, öperdi. Annem çok katı bir kadındı, bir kez olsun beni öptüğünü ya da bana sarıldığını hatırlamam.
Ne acı değil mi? Üstelik hüzün verici. Aynı evi paylaşan anne-baba ve çocukların birbirlerine hiç sarılmadan ya da birbirlerini hiç öpmeden, hayatlarının çok önemli bir bölümünü geçiriyor olmaları inanılmaz gibi görünüyor. Tıpkı sevgi sözcüklerinde olduğu gibi; sarılmak, öpmek anlamında da bebeklere cömert davranıyoruz, ama bebek çocuk olmaya başlayınca bu cömertliğimiz birden cimriliğe dönüşüyor. Çocuk ergen ve genç olduğunda ise, ondan birkaç adım geri duruyoruz.

Günümüz insanı hırslı, günümüz insanı çok çalışıyor, günümüz insanı yorgun. Günümüz anne-babası çocuğuna en iyi imkânları vermek için kendisini hırpalarken, çocuğunu en iyi okullarda okutmak için çılgınlar gibi çalışırken, bilmiyor ki çocuğunun asıl ihtiyacı olan, sevgi ve sevginin gösterilmesi. Çocuğunuz kendisiyle barışık değilse, çocuğunuz sevginizi hissedemiyorsa, öfkeli tepkiler geliştiriyor ve siz bu duruma bir türlü bir anlam veremiyorsanız, "Ona her imkânı sağlıyoruz, en pahalı okullarda okutuyoruz ama bu çocuk hep mutsuz, biz bu işi anlamadık" diyorsanız, çocuğunuz için boşa çalışıyorsunuz demektir. Çünkü çocuk sevgi ister, sevildiğini duymak ister, çocuk ilgi ister, çocuk kendisine zaman ayrılmasını ve paylaşımı ister ve çocuk anne-babası tarafından başı okşansın, şöyle kocaman sarılınsın ve yanakları öpülsün ister.

Davranış bilimciler diyor ki, sarılmak-dokunmak en iyi ilaçtır. Gelişmiş ülkelerde psikiyatrlar reçetelerinde artık ilaçlar, anti-depresanlar yazmıyor. Reçetelerinde ne yazıyor, biliyor musunuz? "Günde üç kere birbirinize sarılın, çocuğunuzu fırsat buldukça öpün´ Bu size ilk bakışta komik gelebilir. Ancak sarılmanın, dokunmanın ve öpmenin insanın vücut kimyası üzerinde son derece olumlu etkileri var ve bu olumlu etkiler de doğrudan psikolojisine, davranışlarına yansıyor.

Biri bize sevgi dolu sarıldığında, elimizi tuttuğunda ya da sevgiyle öptüğünde beynimizde serotonin hormonu (halk arasında mutluluk hormonu diye bilinir) hızla artmaya başlıyor; yani sarılmak, dokunmak, öpmek beynimizin seratonin hormonunu harekete geçiriyor. Bu hormon bizim kendimizi mutlu hissetmemizi, stresten uzaklaşmamızı, gerginliği atıp gevşememizi, kalbimize daha çok oksijen gitmesini, kaslarımızın rahatlamasını, kısaca kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor. Tabiî içi dünyamızdaki bu iyilik durumu davranışlarımıza da yansıyor,dikkatimizi daha çok toplayabiliyor, sorumluluklarımızı daha rahat yerine getirebiliyor, kendimize daha çok güveniyoruz ve çevremizle iletişimimiz daha sağlıklı oluyor. Üstelik bağışıklık sistemimiz de daha güçlü oluyor ve hastalıklara kolay kolay yakalanmıyoruz. Bütün anti-depresanların içerisinde kimyasal olarak bulunan bu hormon, aslında gün içerisinde bizim sevgi; dolu ilişkilerimizle artışa geçiyor.

Okul çağındaki çocuklar üzerinde yapılan araştırmaların sonuçları da, dokunmanın-sarılmanın ve öpmenin çocuklar üzerindeki bu mükemmel etkisini açıkça gösteriyor. Anneleri tarafından sadece kuru bir "Güle güle" ile okula gönderilen çocukların dikkatlerinin dağınık olduğu, arkadaşlarıyla iletişimlerin de sorunlar yaşadıkları ve ders notlarının düşük olduğu, yani okul başarılarının düşük olduğu ortaya çıkarken; okula gönderilirken anneleri tarafından sarılıp öpülen çocukların, diğer çocukların aksine, dikkatlerinin dağınık olmadığı, arkadaş ilişkilerinin sağlıklı olduğu ve okul başarılarının yüksek olduğu saptanmış. Yine bebekler üzerinde yapılan bir araştırmada, annesi
tarafından sadece emzirilirken kucağa alınan, çok fazla dokunulmayan, öpülmeyen bebeklerin hastalıklara daha sık yakalandıkları; ancak anneleri tarafından yeterince dokunulan, öpülen bebeklerin sağlıklarının son derece iyi olduğu, hastalıklara karşı dirençli oldukları ortaya çıkmış.

Görüyoruz ki, çocuğa sarılmak, onu kucaklamak, onu öpmek çocuğun hem beden hem zihin hem de ruh sağlığını oldukça olumlu etkiliyor. Çocuğunuz sizin izin vermeyeceğiniz herhangi bir şeyi istediğinde, onun gözlerinin içerisine sevgi ile bakarak, başınızı iki yana "hayır" anlamında sallayıp, onun boyuna inerek ona sarılmanız bile yeterlidir. İnanın bana, kucaklamak bazen sözlerden daha etkilidir. Çünkü insan, bebek olsun çocuk olsun ya da ergen, genç veya yetişkin olsun, sevgiyi üç ifade biçimiyle hissetmek ister. Bunlardan biri söylemektir, ikincisi dokunmak, üçüncüsü de davranışlarla ifade etmek. Bu üç ifade biçiminden biri olmadığı zaman karşı taraf kendisini sevilmiyor, değer verilmiyor ya da az seviliyor, ilgi görmüyor gibi hissedebilir.

Çocuğun kişilik gelişiminde ona sarılmanın, kucaklamanın, elini tutmanın, öpmenin, kısacası tensel temasın büyük etkisi var. Anne-baba ve çocuklar arasında tensel temasın var olduğu ailelerde büyüyen çocuklar kendilerini diğer insanlara göre daha iyi hisseder. Psikolojik rahatsızlıklara yakalanma oranları düşüktür. Fiziksel olarak güçlü, bağışıklık sistemleri kuvvetlidir. Bu çocuklar arkadaşları tarafından sevilen, aranan çocuklar olur. İnsan ilişkilerinde ve iletişim kurmada zorluk çekmez, üstelik başarılıdırlar da. Gerek eğitim, gerekse öğretim hayatlarında istedikleri hedeflere ulaşırlar. Dürüst, kendine güvenli, amaç ve hedeflerini bilen insanlar oldukları gibi, en önemlisi de anne-baba olduklarında çocuklarına olumlu modeller oluşturan kişiler olurlar.

Ancak bazı ailelerde de şöyle bir davranış örüntüsü vardır: Baba otoriterdir ya da baba yoktur. Yani baba modeli çocuğa Çok uzaktır. Bu durumda anne çocuğunu sürekli sarıp sarmalar, onu her fırsatta öper, kucaklar ama bunun dışındaki sevgi ifadelerini yerine getirmez. Bu çocukların, yukarıda ifade ettiğimiz, kişiliği güçlü çocuklar grubuna girmelerini beklememeli ve çocuğa sadece sarılmanın da doğrudan olumlu tepkiler oluşturmayacağını söylemeliyim ki, okuyucularım yanılgıya düşlesin. "Ah, tamam işte! Ben çocuğuma sık sık sarılıyorum ama hiç de bu söyledikleriniz gibi değil, üstelik tam tersi çok da sorunlu bir çocuk" ifadelerini bazen duyuyorum. Bu yüzden önemle yineliyorum ki, çocuğun kişilik gelişimi sevginin üç boyutuyla yaklaşıldığı zaman sağlıklı olarak devam eder. Söylemek, dokunmak ve davranışlarımızla ona olan sevgimizi ona hissettirmek. Bunlardan biri eksik olduğunda sorunlar çıkar.Ne yazık ki, bazı ailelerde bunların hiçbiri yok. Hiç anne-babasından sevgi sözcükleri duymamış, hiç anne-babası tarafından kucaklanmamış ya da sırtı sıvazlanarak, saçı okşanarak sakinleştirilmemiş ve hiç anne-babasından sevgi ve ilgi davranışları görmemiş o kadar çok çocuğumuz var ki.

Eğer siz de bu çocuklardan biriyseniz ve şimdi anne-baba olduysanız bu üç yaklaşım biçimini hemen çocuğunuza ve eşinize karşı hayata geçirin. Bilin ki, hiçbir şey kaybetmez, hatta çok şey kazanırsınız.


1 yorum

ben bir salağım

ben bir salağım

18.10.2010 - büşra kaya

Konular